Son yıllarda sıkça, her fırsatta özellikle KYB yetkilileri ve taraftarları tarafından dile getirilen bir hikaye ile Türkmenlere “bu topraklarda yaşayabiliyorsanız bu bizim size gösterdiğimiz hoşgörü ve lütuftandır” mesajı verilmeye çalışılıyor.

KYB Genel Sekreteri parti yetkilileri ve yandaşları ile yaptığı birkaç toplantıda dönemin Türkiye Başbakanı Tansu Çiller ile güya bir görüşmesini şöyle anlatıyor:

“Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz,Türkiye ziyaretinde kendisine Türk yetkililerin ‘Türkmenlere karşı muameleniz nasıldır?’ diye sorduklarında, iki parmağını gözlerine sokarak ‘Türkmen mi? Irak’ta Türkmen diye bir şey yok.’ diyerek cevap veriyor. Ben de Hanımefendi Tansu Çiller’e söyledim. ‘Bu size söylediğinde neden o zaman sessiz kaldınız ama şu anda Türkmenlerin her şeyi varken her gün bize bir sorun çıkarıyorsunuz?”

Talabani’nin anlattığı bu hikaye, devamlı medya ve sosyal medyada farklı kişilerce hatırlatılıp “aslında siz yoktunuz biz var ettik” demeye kadar getiriyorlar.

Bunu Eski Kerkük Valisi Necmeddin Kerim de son görüşmelerinden birinde anlatıp rencide edercesine vurgulamıştı.

Söz konusu olayın kimden duyulduğunu…

Gerçekten de böyle bir olay yaşanmış mı?

Talabani ve Çiller arasında böyle bir diyalog geçmiş mi?

Bunu bilemem amma velakin asıl burada hatırlatmamız gereken birkaç husus vardır.

Önce Tarık Aziz kimdi?

Gerçek adı Mikhail Yuhanna. Irak Hristiyanlarından biriydi. Kendi isminden bile feragat edip diktatör birini örnek getirerek bir hikayenin anlatılması traji komik değilse nedir?

Sonra devamlı bu hikayeyi gündeme taşıyarak, bizi “verilenle yetinin” demeye getirenler acaba o anlattıkları rejim döneminde ne kadar varlardı?

Aynı videoda konuşmasının devamında Talabani diyor ki: “Tarık Aziz’in bu ziyaretinin ardından Irak’ta Türkmenlere ‘kimlik doğrulama’ kararı uygulandı. Yani Türkmenler kendini ya Arap ya Kürt yazmak zorundaydı.”

Bu acı gerçeği bilen Sn. Celal Talabani, “Türkmen yok demekle Türkmenlerin yok olacağı anlamına gelmeyeceğini de idrak etmiş olmalıdır ki, Türkmenleri bizimle yaşamaya zorlama şansımız yok, anca onları ikna etmek için çalışmalıyız” diye vurguluyor.

Okuduğumuz, anlatılan, gördüğümüz ve yaşadığımız tüm tecrübeler bize şunu gösteriyor:

Saddam Hüseyin rejimi ve partisi, Irak’ta Şii yok deyip Hazreti Ali’nin türbesine bomba yağdırdı. Ama sonuç nedir?

Kürtler’den فرسان kendi değişleriyle “Caş” silahlı teşkilatlar oluşturdu, ne oldu?

Bu topraklarda geçmişten kalan doğru veya yanlış hikayelerle birbirimizi yok sayarak yaşamaya çalışırsak, hiçbirimiz ebedi bir huzura kavuşamayacağız çünkü Arap’ın mutlu olmadığı bir Irak mutlu olamaz, Kürt’ün mutlu olmadığı bir Irak mutlu olamaz ve aynı şekilde Türkmen’in huzur ve mutluluk bulamadığı bir Irak asla huzur bulamayacaktır.

Onun için bu gibi hikayeleri dönem dönem ısıtıp ısıtıp halkın içerisinde yaymaya çalışanlar bilsinler ki kökü binlerce yıla dayalı bir millet bu topraklarda 100 yıldan beri “kimlik doğrulama” adı altında veya zorla lakap, isim vb. değişiklikler yapılarak yok olmadı olamaz.