Farkında mısınız? Erbil’de “Ben Türkmen’im” diyebilmek cesaret isteyen bir cümle haline geldi. Durumun bu raddeye gelmesi için elbette çok detaylı çalışmalar yapıldı ve meyvelerini en olgun haliyle vermeye devam ediyor. Zira artık Türkmenlerin sıkıntıları, yaşadığı zorluklar, maruz kaldığı ötekileştirme, baskı ve kimliğini unutturma politikalarını dile getirenler taşlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde TEBA Medya Grubu bünyesinde çalışan Abdullah Miran, Türkmenlerin sıkıntılarını dile getiren farklı bir çalışmaya imza atıp var olan sıkıntıları kimseyi teşhir etmeden dile getirmişti. İşin ilginç tarafı bu çalışmaya büyük bir kısım Türkmen veya Türkmence konuşanlar karşı çıktı. Bu noktada birçok mantığa uygun birkaç soru ortaya çıkıyor; Milletinin dertlerini anlatıyor neden rahatsız oluyorsun? Söyledikleri yalan mı ki rahatsız oluyorsun? Menfaatin mi zora giriyor? Dilin, kültürün, tarihin tehlikede değil mi ki karşı çıkıyorsun?.. Bunlar ve benzeri birçok soru sorulabilir. Peki bu durum nasıl bu hale geldi?
Toplum psikolojisi bağlamında yaratılan korkular/kaygılar
Öncelikle yaşıtım veya benden daha genç olan Türkmen bireylerimizin çocukluklarında maruz kaldıkları birçok söylem vardır; korkaksınız, aptalsınız, Türklerin adamısınız, Hoşnav’sınız vb. basmakalıp yargıları hepimiz duymuşuzdur. Bu durumun elbette ki toplum psikolojimiz üzerinde olumsuz etkileri olur. Nitekim, bir toplumun bilinçaltına belirli kavramlardan korkma dürtüsünü yerleştirmek, psikolojik ve sosyolojik mekanizmalar aracılığıyla gerçekleşir.
Yukarıdaki mekanizmalar için bir süreç gereklidir ve bu süreç için bazı yöntemler söz konusudur; örneğin medyanın, eğitim ve sosyal çevre aracılığıyla belirli bir milleti sürekli olarak aşağılık ve korkak gösterilmesi suretiyle basmakalıp yargı oluşturması. Bu yargılar oluştuktan sonra o birey kendini sürekli tekrarlanan olumsuz bir çerçeve içerisinde görür. Türkmenler açısından bakarsak Türkmen olmak korkaklıkla ilişkilendirilir. Öte yandan Türkmenlerin diliyle dalga geçerek onlarda sosyal ortamlar ve dış hayatta bu dilden utanma güdüsünü oluşturmak da bir ötekileştirme yöntemidir. Bu yöntemle Türkmen bireyle başka milletlerin yanında kendi dillerini asla konuşmak istemezler, çünkü bilinçaltlarına kendi dilleri için sosyal anksiyete oluşmuştur. Eğer bir toplumda belirli bir kavramdan (Biz buna Türkmence diyelim) korku duyuluyorsa, yeni nesiller de bu korkuyu içselleştirebilir ki yeni nesil bugün anadillerini konuşmaya utanır ve bundan korkar hale geldi.
Bu durum söz konusu bireylerde kendini başka şekillerde gösterir ve tepkilerine neden olur; Refleksif Kaçınma: “Korkutulan kavramlardan uzak durma, tartışmaktan kaçınma veya tabu haline getirme”, Kolektif Duygusal Tepkiler: “İnsanların belirli kelimelere veya sembollere aniden öfkelenmesi veya korku duyması. Örneğin ‘sen Türkmen’sin demek bunu duymak istemeyen bir Türkmen’in tepkisine neden olur’. Aşırı Koruma ve Otoriteye Bağlılık: “Güvenlik kaygıları nedeniyle otoriter eğilimlere yönelim”, Sansür ve Oto-Sansür: İnsanların belirli konular hakkında konuşmaktan kaçınması”, Grup Düşmanlığı ve Ötekileştirme: Korkutulan kavramla ilişkilendirilen kişilere veya gruplara yönelik ayrımcılık ve dışlama”.
Bu süreçler, toplum psikolojisinin temel mekanizmalarından biri olan kolektif bilinçaltı aracılığıyla zaman içinde pekişir. Özellikle medya, siyaset ve eğitim gibi güçlü araçlarla sürdürüldüğünde, bu korkular nesilden nesle aktarılabilir. Durum böyle olunca Türkmen için bir şeyler yapmak kendi milletin içerisinde tepkilere neden oluyor. Halbuki diğer milletler içerisinde durum tam tersidir. Örneğin; bir Kürt medyası milliyetçilik yaparsa kimse o medyayı taşlamaz, karşı çıkmaz. Bir Arap, Sünni, Şii kendi millet veya mezhepleri için bir tutum sergilerse destek görür. Özetlemek gerekirse Türkmenler en çok milliyetçi Türkmen’den korkar, çünkü yukarıda bahsi geçen kaygı ve korkular bilinçaltında hep var.