Ortadoğu coğrafyası, adeta ipi kopmuş bir tespih gibidir. Tesbihin taneleri nasıl ki ipi koptuğunda dört bir yana dağılıyorsa, bu bölgede de her olay, kontrol edilemez şekilde geniş bir alana yayılmaktadır. Erbil, Bağdat ve Tahran'da yaşanan son gelişmeler, bu benzetmenin ne kadar uygun olduğunu gözler önüne sermektedir.

Kadim Mezopotamya toprakları, zehirli olup milyonlarca insanı yutmaya kararlı olacak ki yıkılmaz dediğimiz Saddam’ın saltanatı, sonu gelmez sandığımız İran’ın Muhammet Rıza Pehlevi monarşisi geride hiçbir iz bırakmadan yok olup gitti.

Sürekli kaynayan bu toprakları, bir de Erbil, Bağdat ve Tahran üçgeninden izleyelim.

Belli bir taraflardan menşeli Bağdat ve Erbil hükümeti bir yana dursun, denklemin içinde güç ve kontrol sahibi ülkeler olan İsrail ve Türkiye de bu üçgenin başrölleri arasında.

ERBİL

Eminim ki hiçbirimiz komşumuzun evinde bir düşman istemeyiz. Çünkü bir gün bu düşmanın bize de uğrayacağını biliriz. İşte bu yüzden İran, Erbil’deki ABD Üssünden oldukça rahatsız olacak ki bunu dile getirmekle kalmayıp komşu ülkeler olarak bunu derinden hissettik.

Erbil halkı, 15 Ocak 2024 saat 23:00 sularında 80’lerdeki İran-Irak Savaşını hatırlatacak kadar güçlü bir sesle irkildi. İran Devrim Muhafızları, on füzeyle sekiz hedefi vurdu. Kaynaklara göre saldırıda ABD Konsolosluğu, güvenlik teşkilatları, Peşraw Dizeyi'nin evi, Harir Hava Üssü ve Hawraza Nafta ile çok sayıda yerin de aralarında bulunduğu Erbil ve çevresinde sekiz yer hedef alındı.

Saldırı sebebi ise açıktı, “MOSSAD karargâhı ve İran düşmanlarını hedef aldık.”

Köye yeni adet getiren köylü, ağa tarafından cezalandırıp evi yakılsa da ağanın yanına gitmekten başka bir çaresi yoktur. Gönüllü geçimsizlik deriz buna.

TAHRAN

19 Mayıs 2024 tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, “Birileri bu görüşmeden rahatsız.” dedikten sonra dönüşü sırasında kendisiyle bulunan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti, Doğu Azerbaycan Eyalet İmamı Muhammed Ali el-Haşim ile birlikte hayatını kaybetti.

Bu olayın hemen ardından İsrail’in “Reisi öldü, fakat bu konuyla alakamız yok” demesi işin cabası.

Psikoloji der ki; suçluluk duygusu yaşayan kişi, suçu ilk olarak ortaya atar.

Tarih tekerrür eder. Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı kaderi paylaşan Reisi’nin ülkesinin öve öve bitiremediği, her gün cirit attırır gibi komşunun hava sahalarında gezdirdiği İHA ve SİHA’ları bir işe yaramamıştı. Ta ki Türkiye menşeli Bayraktar Şirketinin Akıncı’sı konuya dahil olana kadar.

Sosyal medyadaki canlı yayında yüzbinlerce izleyici ile Reisi ve arkadaşlarını arıyordu Akıncı.

İran hükümeti, bu kayıpların kendilerine herhangi bir aksaklık olarak yansımayacağını belirtse de artık dünya kamuoyunda derin bir yara aldı.

Dış dünyaya yansıyıp yansımayacağını zaman gösterecek fakat Irak’ın 2003’ü İran’ın 2025’inde gerçekleşecek ve İran, Fars, Acem (Azeri) ve Kürtler olarak üç parçaya bölüneceği konusunda teoriler çok fazla.

BAĞDAT

İran ABD’nin arkabahçesine (IKBY) saldırınca Amerika da İran’ın arkabahçesi olan Irak’a saldırdı.

Haşdi Şabi'ye bağlı bir üs hedef alındı. Bu saldırılar sonucunda bir Irak askeri hayatını kaybetti ve aralarında sivillerin de bulunduğu 18 kişi yaralandı.

Irak hükümeti bu saldırıyı kınayarak, bunun iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz etkilediğini belirtti.

Bu gelişmeler, Irak'ın iç ve dış politikasını derinden etkileyen olaylar olarak öne çıkıyor. ABD-İran gerginliği, LGBTİ+ hakları konusundaki tartışmalar ve Türkiye ile PKK ve diğer konularda işbirlikleri, Irak'ın gündeminde önemli yer tutuyor.

Ortadoğu'da Erbil, Bağdat ve Tahran arasında yaşanan son gelişmeler, bölgenin ne kadar kırılgan ve tehlikeli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Erbil'deki İran saldırısı, Bağdat'taki ABD misillemesi ve Tahran'daki siyasi liderlerin trajik kaybı, bölgedeki karmaşık güç dengelerini ve politik ilişkileri ciddi şekilde etkiledi.

İran’ın iç siyasi dinamikleri ve ABD’nin bölgedeki stratejik hamleleri, önümüzdeki dönemde daha büyük çatışmalara ve olası değişimlere zemin hazırlayabilir. Üçgen içindeki diğer başroller olan İsrail ve Türkiye’yi de unutmamak lazım. Bu nedenle, uluslararası toplumun dikkatle takip etmesi ve bölgedeki tansiyonu düşürecek adımlar atması büyük önem taşıyor.