Ana dilde eğitim görmek her insanın en temel hakkı olsa da söz konusu eğitim kalitesi çocukların geleceğini etkiliyor. Zira ana dilde eğitim öğrencinin öğrenme, algılama, çözümleme ve kendini ifade etme konusunda daha başarılı olmasını sağlıyor.
Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nde (IKBY) resmi dil olan Kürtçenin yanı sıra Türkmence ve Süryanice eğitim veren okullar da var. Bu okullardaki eğitim kalitesi, müfredat ve öğretmen sıkıntıları öğrencinin geleceğini olumsuz yönde etkiliyor.
Selahaddin Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Karwan Şükür, ana dilde eğitim almayan çocuklarda pedagojik sorunlar oluşabileceğini söyledi.
Şükür, “Ana dilde eğitim almayan çocuklar okula başladıklarında hem dersleri hem de o dili aynı anda öğrenmekte zorluk yaşayabiliyor. Ayrıca çocuk kendini rahat ifade edemiyor, kendini ifade edememe durumunda güven kaybı yaşanıyor.” dedi.
TEBA Gazetesi olarak ana dilde eğitimin önemini, çocuğun geleceğine etkisini ve Türkmen okullarında var olan sıkıntıları ele almak üzere Selahaddin Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Karwan Şükür ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Ana dilde eğitim almak çocuğun eğitim hayatını nasıl etkiler?
Bilindiği üzere dünyada son dönemde ana dile çok önem verilmektedir. Bunun da önemli bazı sonuçları olduğu için Birleşmiş Milletler’de (BM) 194 ülkeden 103’ünün kendi resmi dillerinden başka resmi diller vardır. Yani birden fazla resmi dil vardır. Mesela İsviçre’de birden fazla resmi dil var. Ana dilde eğitim konusuna gelirsek bu konuda çeşitli araştırmalar var. Yapılan geniş araştırmalarda insanların ana dilde eğitim aldığında ne kadar verimli ve üretken olduğu ortaya konulmuştur.
“Çocuklar iki şeyi aynı anda öğrenmek zorunda kalıyor”
Ana dilde eğitim olmadığında, bu durum birçok pedagojik sorun ortaya çıkarır. Ana dilde eğitim almayan çocuklar okula başladıklarında hem dersleri hem de o dili aynı anda öğrenmekte zorluk yaşayabiliyor. Ayrıca çocuk kendini rahat ifade edemiyor, kendini ifade edememe durumunda da güven kaybı yaşanıyor ki bu da çocukların zamanla eğitim sürecinden kopmasına neden oluyor. Çocuklar için öz güven çok önemlidir ve bu olmadığı zaman eğitim hayatından kopuyor. Bunun yanı sıra sosyalleşme problemleri, kültürel değerlerini iyi öğrenememe, çevreden izole olma, güvensizlik duygusu, kendisiyle ilgili konuşmaları olumsuz değerlendirme, uyumsuzluk, ötekileşme ve dışlanma ya da okul programını geriden takip etme gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir.
“Türkmen Eğitim Genel Müdürlüğü yetki sahibi değil”
IKBY’de resmi dil olan Kürtçenin dışında Türkmence ve Süryanice eğitimleri de var, özellikle Türkmen eğitimi konusunda düşünceleriniz neler? Bir akademisyen olarak müfredatı, yapılan çevirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce şunu belirtmem lazım, Türkmence ve Süryanice eğitim son derece demokratik bir girişim ve haktır. Bu hak Türkmen ve Süryanilere verilmiştir. Bunun iyi bir adım olduğunu belirtmek gerekir, ancak bunu idame ettirmek ve süreci takip etme konusu çok önemli. Yaptığım araştırmalara göre Türkmence ve Süryanice eğitim ve onlara ait genel müdürlükler var ancak genel müdürlük pasif bir durumda ve yetki sahibi değiller. Yetki dediğimiz zaman örneğin öğretmen atamaları yapılırken Türkmen Eğitimi Genel Müdürlüğüne danışılması lazım ancak bu ve bazı kritik konularda kararı Erbil Eğitim Genel Müdürlüğü veriyormuş. Bu da kontrolsüzlük oluşturuyor.
Bu konu hakkında bir süre önce Türkmen okullarında yıllardır öğretmenlik yapan tecrübeli bir öğretmenle görüştüm. O bana ‘ne kadar kötü, ceza almış hoca varsa bize gönderiyorlar.’ demişti. Eğer atanma meselesini Türkmen Eğitim Genel Müdürlüğüne verirlerse bu tarz durumların önüne geçilmiş olacak.
Peki başka hangi eksikliklerden söz edebiliriz?
Bu konuda ben herkesten farklı bir iddia ortaya koyuyorum. Bence Türkmen okullarının maddi olarak hiçbir eksikliği yok. Ben de oradan mezun olmuş biriyim. Bizim zamanımızdan öğretmenler Eğitim Bakanlığından bir maaş alırdı, bunun yanında eskiden Irak Türkmen Cephesi’ne bağlı Eğitim Dairesi vardı, daha sonra İhsan Doğramacı Vakfı katkı verirdi, bugün ise Türkmen Eğitim Merkezi katkı veriyor. Bu katkılar hiçbir Kürt okulunda yok, bunun hakkını vermek lazım. Bizim okullarımız maddi olarak daha önde. Eskiden öğretmenler bir maaş devletten alırdı, bir maaş da Türkmen Cephesi verirdi, bunun yanında yardımlarda bulunulurdu, erzak yardımı yapılırdı, elbiseler verilirdi. Çocuklara çantasından kırtasiyesine kadar eğitim malzemeleri dağıtılırdı, yemek verilirdi. Bir ara Selçuk ve Karakoyunlu okulu örnek okul olmuştu ve özellikle İhsan Doğramacı Vakfı Türkiye’de yüksek lisans ve doktora yapmış hocaları ders anlatmaları için oraya gönderiyordu. Ben de o okutmanlardan biriydim. Okullara baktığımız zaman da bina boyanmıştı, bilgisayar laboratuvarı ve en iyi kütüphaneleri vardı, eğer şimdi bu yoksa idarenin sorunudur, nereye gitti bunlar? Bu hususlar çok önemli.
“Öncelikle iyi bir müfredat ve eğitim kadrosu olmalı”
Maddi destek dışında hangi hususlar başarılı bir eğitim için şart?
Okulların binası, duvarların boyanması, yeni sıra alım konusu bence hikaye. Öncelikle iyi bir müfredat ve eğitim kadrosu olmalı. Her şeyden önce bunlara el atılması lazım. Türkmen Eğitim Genel Müdürlüğünün en önemli görevlerinden birisi budur. Eğitim kadrosu ve öğretmenlerin kalitesi çok önemli. Örneğin; benim babam ilk Türkmen okulu olan Doğuş’un müdürüydü ve tek maaşla iki mesai yapardı sabah 8’den akşam 5’e kadar iki grubu da idare ederdi, bazen de öğrenciler için akşam 5’ten sonra çeşitli turnuvalar ve etkinlikler düzenlerlerdi. Söz ettiğimiz dönemde bu okulda bin öğrenci vardı bunun da nedeni eğitim kalitesinin iyi olması, öğretmenlerin ve kadronun çok iyi olmasından kaynaklanıyor. Onlarla beraber öğrencilerin seviyesi yükselirdi ve veliler bu okulu tercih ederdi, çünkü veliler başarı oranına bakar, bir okulun başarı oranı yüksekse veliler çocuklarını oraya gönderir. Mesela ben de İmadeddin Zengi Okulundan mezunum. Geçen sene mezunları yoktu ama bizim dönemimizde hepimiz üniversite kazanmıştık. Biz okuldan mezun olan ikinci gruptuk, bizden önceki sene lise sondaki 9 öğrenciden biri tıp fakültesini kazandı, 2’si mimarlık, biri hukuk, biri ziraat mühendisliği diğerleri de diğer bölümleri kazanmıştı. Bu da o dönemin eğitim kadrosunun başarılı olmasından kaynaklanıyordu.
O dönemden bu döneme ne değişti? Şu an öne çıkan hatalar veya ihmaller neler?
Bunun yanında şu an tercüme konusu var ki bu gerçekten önemli bir konu. Tercüme konusunda süreç yanlış gidiyor, öğretmenlerden edindiğim bilgilere göre, 9’uncu sınıfların milli sınavı yapıldığında bir öğretmen gidip sınav günü erkenden tüm alanlarda soru tercümelerini yapıyormuş. Bunun için komisyon olmalı ve ilgili alandaki öğretmen tercüme yapmalı.
“Başarısız insanların projeleri ne kadar başarılı olur”
Kısacası maddi destek olacaksa bu daha çok bina ve boyama dışında olmalı. Allah razı olsun TİKA bu konuda yardımcı oluyor. TİKA’nın hem Türkmen okullarına hem de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne çok katkısı oldu. Ancak bununla beraber bizim iyi öğretmenler yetiştirmemiz gerekiyor, tercüme konusu için iyi bir mekanizma kurmamız gerekir. Türkiye’den müfredat tercümesi için bilim insanlarının getirilmesi ve bir mekanizma kurulması gerekir. Bir ekip oluşturulmalı ve bu ekipte aynı insanlar yer almamalı. Bizim en büyük sorunumuz aynı insanlarla yeni projeler kurmak. Başarısız insanların projeleri ne kadar başarılı olur ki? Okul başarısızdır ve başarı için yeni bir proje oluşturuyorsunuzdur ama aynı insanla bunu yapmak istiyorsunuzdur. Böyle bir şey olur mu? Önce ekibin değişmesi, sonra da yeni sonuçlar elde edilmesi lazım. Öğrencilerimiz neden üniversite kazanamıyor çünkü biz hep aynı kişilerle çalışıyoruz ve bir adım öne gidemiyoruz maalesef.