6 Şubat 2023 Pazartesi günü saat 04.17'de Türkiye'nin 10 büyük ilinde 7.7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. “Asrın felaketi” olarak adlandırılan deprem sonucunda binlerce kişi mucizevi bir şekilde kurtarıldı, binlercesi de maalesef enkaz altında kalarak hayatını kaybetti. Kahramanmaraş merkezli deprem Maraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Antakya, Urfa, Adıyaman ve Malatya illerinde yıkıma yol açtı. Aynı gün saat 13:28'de 7,6 büyüklüğünde bir başka deprem de bölgeyi vurdu.

Depremin ardından TEBA Medya Grubu ekibi olarak meslektaşım ve kameraman Ahmed Sirwan ile deprem bölgelerinden bilgi aktarmak üzere depremin ikinci günü sabah saatlerinde Türkiye'ye vardık. İlk durağımız Şanlıurfa oldu. Şehre vardığımızda ilk gördüğümüz şey, depremin tekrarlanma korkusuyla çocuk, yaşlı, binlerce insanın sokaklara döküldüğü ve binalarını terk ettiği oldu. Şehirde başlangıçta deprem binaları fazla etkilememiş olmasına rağmen evlerini terk eden halk kentte birkaç gün önce yoğun kar yağışı ve havanın çok soğuk olması nedeniyle aileleriyle birlikte yaktıkları ateşlerin önünde ısınıyordu. Daha sonra şehirdeki deprem bölgelerine gittiğimizde gördüğümüz manzaralarbir gün önce sadece cep telefonuyla gördüğümüz yerlerden ve her gün gördüğümüz olaylardan çok farklıydı. Trajik hikaye Silopi'den Şanlıurfa'ya giderken başladı, bulunduğumuz araçta yaşlı bir amca vardı, “Amca deprem bölgelerinde durum nasıl?” diye sordum. Yanıt olarak, "Gaziantep'teki ailemden 8 kişiyi arıyorum cevap vermiyorlar. Ailemin tamamını depremde kaybettim. Daha büyük bir felaket olur mu?" dedi. Sonra Şanlıurfa'nın harap olmuş bölgelerini kendi gözlerimle görünce yaşlı amcanın sözleri geldi aklıma evet, durum sadece filmlerde gördüğümüz bir trajediydi.

Daha sonra meslektaşım Ahmed ile bölgedeki son durumu izleyicilerimize aktarmak istedik, bütün şehri aradık ama tek bir dükkan, market veya restoran bulamadık, şehirdeki tüm yerler kapalıydı. Tüm vatandaşlar sokaklara dökülmüştü. Depremden etkilenen şehir merkezinde 20'den fazla bina çökmüştü. Binlerce vatandaş enkaz altında kalan yakınlarını binaların önünde bekliyordu. Durum o kadar zordu ki canlı yayına geçmeden önce bölgedeki hasarın boyutu hakkında bilgi toplamak isterken, soru sorduğum herkesin tek bir cevabı vardı, “Kusura bakma kardeşim, ailem enkaz altında, dünyadan haberim yok.”. Canlı yayına başladık ve Türkiye'deki depremzedelerle ilgili en son bilgileri ve istatistikleri aktardık. Yayınımız sırasında gördüğümüz şey, yıkılan binaların enkazından maalesef çok sayıda cesedin çıkarıldığı ve onlarca cesedin hala binaların altında olduğuydu.

Daha sonra depremzedelerin bulunduğu yıkılan binaların yanında yüzlerce çadır gördük. Türk Kızılay, depremzedelere kan bağışlamak ve yardım etmek için bölgede çok sayıda merkez kurmuştu ve destek için çok sayıda insan akın ediyordu. Bölgenin yakınlarında, hayır kurumlarının binlerce kişiye yiyecek dağıttığı birkaç ücretsiz yiyecek dağıtım noktası kurulmuştu. Akşama kadar Şanlıurfa'nın yıkılan binalarının olduğu bölgede kaldık ve görüntüleri aktardık. Söz konusu bölgede o akşam aldığımız son bilgi, şehirdeki yaralı sayısının çok fazla olduğu ve hastanelerde yaralıları kabul edecek yerlerin olmadığı yönündeydi. Şanlıurfa’daki son durumu aktardıktan sonra depremden etkilenen bir diğer bölge olan Gaziantep’teki son gelişmeleri bildirmek için yola çıkmak üzere Şanlıurfa terminaline gittik ancak bizi şoke eden, gece gündüz orada yaşayan binlerce ailenin, gencinden yaşlısına ve binlerce çocuğun depremin tekrarlanma korkusuyla en güvenli yer olarak terminali seçmesiydi. Durumun biraz daha güvenli olmasını bekliyorlardı. Bu arada binlerce vatandaş depremden sağ salim kurtulmuştu ancak başka şehirlerdeki akrabaları veya arkadaşlarına ulaşamıyordu, akrabalarının akıbetini merak ettikleri için terminalden depremin olduğu diğer bölgelere akın ediyorlardı. Gaziantep'e vardığımızda Şanlıurfa'daki yıkım sahnesinin aynısını gördük ama şehrin farklı yanı depremzedeler için hazırlanan çadırlardaki binlerce kişinin yanı sıra arabalarında kalan binlerce kişinin de olmasıydı. Deprem vatandaşlarda korkuya neden olduğu için hasar görmeyen binalara bile kimse girmek istemiyordu. Arabası ve çadırı olmayanlar ısınmak için ateş yakmış ve enkaz altında kalan yakınlarının çıkarılmasını bekliyorlardı. Gece saatlerinde evinde olan bir kişiyi bile göremedik, herkes dışardaydı. Deprem çok büyük bir korku yaratmıştı.

Saat 12.00 sıralarında Gaziantep ilindeki İbrahimli mevkiinde çöken bir binaya geldik. Binanın enkazı altında çok sayıda kişinin hayatta olduğu söylentileri dolaşıyordu. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ekibi hemen binaya geçerek ses dinleme cihazını getirdi. Ekipler binanın altında yaşayan birinin olup olmadığını duymak için çevredekilerden sessiz kalmalarını istedi. Çevredeki herkes sustu. Hayatımda bu kadar korkunç bir sessizlik görmemiştim. Sessizlik içinde sadece ekiplerin “Sesimizi duyan var mı?” diye bağırdığını duyduk. Enkaz altından ses alamayan ekipler, sadece enkaz altında kalanlardan bir ses bekleyen kişilerin feryatlarını duydu. İki gündür uyumadığımız için meslektaşım Ahmed ile çok yorgunduk. Saat sabahın 4'üydü Gaziantep gibi büyük bir şehirde birkaç saatlik arayışın ardından uyuyacak bir yer bulduk. Uyku sırasında şiddetli bir deprem bizi sarsana kadar uykudayken ailelerini kaybeden ve binlerce insanın enkaz altında kaldığı Kahramanmaraş depreminin korkusunu hissetmemiştik. Gerçekten o anı asla unutmayacağım. Sabah saat 11.00’di bir sarsıntı ile uyandım, aynı senaryonun ve binanın yıkılması korkusundan nereye kaçacağımı bilemedim ancak Allah'a şükür sağ salim atlattık.

Aynı gün Gaziantep'te depremden etkilenen başka bir bölgeye geldik ve bilgi toplamaya başladık. Bölge o kadar etkilenmişti ki birbirine yakın birçok bina tamamen yerle bir olmuştu, sahneler ve hikayeler trajikti. Kurtarma ekipleri 12 katlı bir binanın 9. katına ulaşmıştı. Sadece binanın en üstteki dört katında çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Birçok kişiye bölgede nasıl bir hasar olduğu sorusunu yönelttiğimizde “Kusura bakma kardeşim ben bir şey bilmiyorum, ailemin birkaç üyesi binaların altında ve hala ses yok.” diyordu. Öyle bir sahneydi ki herkes bölgede bir veya daha fazla aile üyesini bekliyordu. Canlı yayına geçip bölgeden son bilgileri aktarmaya hazırlandım, meslektaşım Ahmed yayını başlattı ve ardından bölgeyi şiddetli bir deprem sarstı. Binlerce insan, çocuk, yaşlı, bölgeden kaçtı. Din hocalarının şu sözünü hatırladım; “Kıyamet günü kimse kimseye bakmayacak, babalar evladından, kardeş kardeşten kaçacak.”. Orada gördüğüm manzara gerçekten tarif edilemez... Enkaz altında kalan yakınları için ağlayan amca saniyeler içinde can korkusuyla bölgeden uzaklaştı. Enkaz altındaki tek bir canı kurtarmak için gecesini gündüz eden kurtarma ekiplerinin tamamı koşuşturdu. Bu sahnede bir kez daha emin oldum evet, televizyon ekranlarında ve cep telefonlarında gördüklerimiz, bir depremin merkezinde görüp hissettiklerimizden çok farklı.

TEBA Medya Grubu olarak en kısa sürede olabildiğince deprem bölgesindeki son durumu takipçilerimize aktarmaya çalıştık ve Diyarbakır'a gitmeye karar verdik. Gaziantep terminaline vardığımızda Şanlıurfa’daki aynı manzara ile karşılaştık. Çok sayıda vatandaş depremin tekrarlanma korkusuyla gece gündüz orada kalıyordu. Diyarbakır'a varmıştık ve hava çok soğuktu. Üzerimizde onca kıyafet olmasına rağmen soğuktan tir tir titriyorduk. Bir an ısıtıcısı olmayan çadırlarda yaşayan aileleri düşündük.

Depremzedelere sürekli gıda ve yardım sağlayan hayır kurumlarının ve Türk Kızılay'ının yardımlarından bahsetmek istiyorum. Diyarbakır'da, etkilenen diğer şehirlere yemek sağlamanın yanı sıra, tek başına 40 binden fazla kişiye yetecek kadar yemek hazırlayan Türk Kızılay Aşevi’ni ziyaret ettik.

Deprem bölgesinde dört günden daha az kalmamıza rağmen depremin acı sahnesi ve hikayesi sonsuza kadar aklımda kalacak. Depremin üzerinden iki hafta geçmesine ve bölgeden dönmeme rağmen bana “Oğlum daha büyük trajedi ne olabilir ki, ailemden sekiz kişiyi depremde kaybettim.” diyen amcanın sesi hala kulağımda çınlıyor. Hala çöken binaların önünde hüzünlü bakışlar ve soğuk iç çekişlerle duranların görüntüsü aklımda. Dünyadaki tek umutları, yakınlarının enkaz altında hayatta olduğuna dair bir ses duymaktı. Deprem, özellikle birçok aile üyesini kaybetmiş ya da bir zamanlar sevdikleriyle birlikte sade bir evde hayatlarının en mutlu zamanlarını geçirmiş ve o eve büyük zorluklarla yerleşebilmiş olanlar için asla kolay kolay iyileşemeyecek birçok trajik hikaye bıraktı. Deprem, saniyeler içinde binaları yerle bir etti ve binaların molozları altında sonsuza kadar unutulmayacak pek çok hikaye kaldı.

Son olarak belirtmek isterim ki Türkiye depreminin olduğu tarih Dünya Sevgililer Günü haftasına denk geldi ama bu yıl şubat ayında gerçek sevgiyi gördük. Enkaz altında hayatını kaybeden kızının elini bırakmayan babayı, çocuğunu üç gün boyunca toprak ve kayaların altında koruyan babayı, üç gün boyunca kardeşinden elini çekemeyen ablayı, çöken binalarda hala çocuklarını bekleyen anneleri, depremden en çok etkilenen iki ülkeye giden hayırseverlerin soğuğa ve acıya katlanarak mağdurlara yardım etmesini ya da destek malzemesi gönderip onlar için gözyaşı dökenleri gördük. Evet bu bahsettiklerim depremin geride bıraktığı üzücü hikayelerdi. Yüce Allah'tan hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara bir an önce acil şifalar diliyoruz. Benzer olayların dünyanın hiçbir yerinde tekrarlanmamasını ve sevdiklerini "asrın felaketi" ile kaybeden ailelere sabır niyaz ediyoruz.