Çocukken bir hoyrat, bir şiir okuyan veya bir şarkı dinleyen büyüklerimizden “Her şeyin eskisi güzeldir." lafını sık sık duyunca kendi kendimize “Bunlar eski zaman insanları, taş devrinden kalma. Kafaları hiçte gelişmiyor ve modernleşmeyi kabullenmiyor.” derdik.
Babam bir hoyrat veya bir makamla coşarken bizler de Edip Akbayram, Barış Manço, Erol Evgin ve Cem Karaca’nın şarkılarıyla coşar ve serbest şiirlerden büyük bir zevk alıyorduk. Teyp sesini fazla açınca bize kızarak nedir o dinlediğiniz saçma sapan şarkılar “Domates, biber, patlıcan” öyle saçma şarkı olur mu? Bari sesini kısın, sanat ve edebiyat rezil olmuş.” diyorlardı.
O ve diğer büyüklerimiz eski hoyratları dinlerken veya Reşit Küle Rıza, İzzettin Nimet ve diğer eski şarkıları dinlerken teyp veya radyonun sesini yüksek açarak nefes almamıza bile izin vermiyorlardı adeta.
Ben ve kardeşlerim kızarak “Keşke biz de onlara, nedir bu taş devrinden kalma eski şarkılar? Sesini kısın bari.” demeyi çok isterdik ama kimde vardı cesaret bunu söylemeye? Hepimiz susarak dinlemek zorunda kalıyorduk istedikleri ve sevdikleri şarkıları ses çıkarmadan.
Bunları dinlerken hep aynı lafı tekrarlıyorlardı, “Var mı eskisi gibi? Her şeyin eskisi güzel. Bugün sanat ve edebiyat rezil olmuş.” diye. Bize büyük bir haksızlık yapılmış gibi isyan etmek isterdik ama “Siz bir gidin de göreceksiniz asıl sanat ve edebiyatı.” diyerek fısıldardık birbirimizin kulağına.
Babama katılan amcalarım “Yok vallahi eskisi gibi. Her şeyin eskisi güzel.” diyerek babama destek olurlardı adeta. O zamanlar bu sözler çok anlamsız geliyordu bize. Aradan uzun yıllar geçti, büyüklerimizin “Her şeyin eskisi güzel. Sanat ve edebiyat rezil olmuş.” sözlerini bugün anladım ve ben de “Her şeyin eskisi güzeldir.” diyorum kendi kendime.
Gençler İsmail YK’nın “Bas gaza aşkım bas gaza” veya “Allah belanı versin” şarkılarını dinleyerek coştuğunu görünce ona kızarak “Ne biçim bir şarkı? Saçmalık! Öyle şarkı olur mu? Bari sesini kıs.” derken, kulaklarımda “Her şeyin eskisi güzeldir. Sanat ve edebiyat rezil olmuş.” diyen büyüklerimizin sesleri çınlıyor. Bir zamanlar bana saçma gelen bu sözlerin ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini anlıyorum.
Bugün gerçekten sanat ve edebiyat rezil olmuş. Anlamsız kelimelerle ve saçma sözlerle yazılan bu şiir veya o şarkıyı dinlerken üzülüyorum. İçimden “Uyanın büyüklerimiz bakın sanat ve edebiyat ne hallere geldi.” demek geçiyor. Ne dinlediğiniz şarkılar eskisi gibi heyecanlandırılıyor ne de okuduğumuz şiirler bizleri eskisi gibi coşturuyor. Edebiyatımızın bu hallere düşmesi yerine ebedi yatması daha iyi olur bence.
Türkmen edebiyatının yozlaşması üzerine, Türkmen edebiyatı çoktan ölmüş ve artık adını "Ebedi-Yat" olarak değiştiriyorum.
Birkaç ay önce radyoda duyduğum bir şarkı beni hayretlere düşürürken "Ebedi-Yat" konusunda ne kadar haklı olduğumu anladım ve hiç haksızlık yapmamışım ve gerçekten içler acısı bir "Ebedi-Yat"ımız var. Şarkıcı kimdir yazan kimdir bilmem ama sözler şöyle: “Men evli sen evli nece qawışağın”(Ben evli sen evli nasıl kavuşalım) Pes dedirttiren sözler doğrusu. Bu mu Türkmenlerin örf adetleri ?? Evli bir kadına, üstelik evliyken göz dikmek bize yakışır mı? Bunu yazan şair hangi cüretle bunu yazdı? Hangi cüretle bestelendi ve şarkı oldu? Sadece edebiyat ve sanat değil resmen bir toplumun ahlaki değerlerinin yozlaşması olarak kabul ediyorum. Türkmen edebiyatını yok ettiniz bitirdiniz bari Türkmenlerin örf adetlerini bozmayın, ona acıyın değerli usta, büyük, aydın, yüce şairlerimiz ve yazarlarımız.
Bu gibi aşklar dünyanın her yerinde yasak ve günah sayılırken biz bunu teşvik ediyor, şiir yazıyor ve besteliyoruz. Yazıklar olsun bize.
Sanat REZALET olmuş. Edebiyatın bugün EBEDİ-YAT olduğu kanaatindeyim. Ben şahsen bugünkü edebiyatın adını EBEDİ-YAT olarak değiştirmeye karar verdim. Gelin sizde bana katılın ve adını değiştirelim.
Artık bildiğimiz sanat, sanat değil rezalet ve dinleyip ya da okuduğumuz edebiyat, edebiyat değil EBEDİ-YAT’tır. Onları okur veya dinlerken ne şiir, şiirdir ne de hoyrat, hoyrattır.
Nur içinde rahat ve müsterih uyu ey sanat ve EBEDİ-YAT. Sizler de ey büyüklerimiz...