Başarılı genç sanatçı ile kendisi ve seramik sanatı hakkında bilinmeyenleri öğrenmek için röportaj gerçekleştirdik.

 

Bu sanata nasıl başladınız?

 

Erbil’de doğdum, çocuk yaşlarda bu sanata başladım. Babam Abdullah Casım da önemli bir sanatçıydı. Küçükken çizme ve boyama işleri ile uğraşırdım. Ablam da Almanya’da sanat öğretmenliği yapıyor. 1994 yılında Türkiye’ye taşındık. Orada tanıdığım iki ustam vardı, birisi Profesör Mehmet Koçer Kütahya’da meşhurdur. Diğeri de değerli sanatçımız Salih Sarıçam’dır. Küçük yaşlarda olmama rağmen bu işle ilgileniyordum. Profesör Koçer de ilgilendi benimle. 17 yaşındayken çizmeye boyamaya başladım ve 1998 yılında Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde sergi açtım. Rahmetli İhsan Doğramacı açılışını yapmıştı. Ondan sonra 2000 yılında kendi iş yerimi açtım. Bu işin ilhamı içten başladı, bu sanat için ruh olması lazım yani birisi öğretse bile sadece tekniğini öğrenebilirsiniz. Ruhunu öğrenmek tamamen ilahi bir şey ve sanatımı severek yapıyorum.

 

Bu sanatı seçmenizde özel bir neden var mı?

 

Sanatın bütününü severim. Fakat seramik ve el işlerine çocukluk yaşlarında Türkiye’ye taşındığımızda başlamıştım. Profesörüm sen yaparsın elin iyidir dedi. Çamurdan, fırçadan, boyadan, çizimden… Seramik sanatı biraz zordur çünkü yaptığın eseri fırına koymalısın. Bunu 1000 derece sıcaklıkta 28 saat fırında bekletiyorsun. Yaptığın eseri fırına koyduğun zaman çıkışını da bilmen gerekir. Ondan dolayı seramik sanatında çizim, boyama, çizgi çizme, renk uyumu yakalama gibi detayları bilmek gerekir. Seramik, fırından önce yumuşaktır, renkleri göremezsin, fırından sonra gerçek rengi ortaya çıkar. Ondan sonra sırçayı (cilayı) sürme aşaması var. Kısacası bu sanatı seçme nedenim hocamın tavsiyesi üzerine oldu.

 

Tasarımlarınızda kültürel motifleri çalışmalarınıza nasıl yansıtıyorsunuz?

 

Aslında bu sanat Orta Asya'dan geliyor, ondan sonra şimdiki İran sınırlarına taşınıyor, daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’na geliyor. Fakat Osmanlı döneminde biraz daha ün kazanmıştır. Sultanlar ve padişahlar bu sanatla ilgilenmiştir. Bu sanat Orta Asya'dan kalmadır fakat oradan ünlenmediği için Osmanlı döneminde yaygınlaşmıştır. Bu sanatı Türkiye'deki saraylarda, camilerde ve hamamlarda sıklıkla görebiliriz. Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi vefat ettiğinde de mezarına "Cenneti çizin" der ve sanatçılar, beyaz, mavi, turkuaz renkli çok güzel desenler çizerler.

 

Yapılan motifler klasik motiflerdir. Ben hem klasiği hem de modern motifleri karıştırarak kendime özel bir motif çiziyorum. Yaptığım bir motifin ikincisini göremezsiniz, çünkü bunu ben yaptım ve bana özel. Kafam sakin olduğu zaman aklıma yeni desenler gelir ve yaparım. Stresliyken hiçbir desen aklıma gelmez.

 

Hangi teknikleri kullanıyorsunuz? Çalışma sürecinizi biraz anlatır mısınız?

 

Yapım süreci altı aşamadan oluşur. Çamurdan motifi çıkarıyoruz, ardından tabak ve vazo tarzlarında ürünler hazırlıyoruz. Renkleri beyazdır. Kurşun kalemle deseni çiziyoruz, daha sonra at kılı ile yapılmış fırçalar bulunuyor, kalemle çizdiğimiz alanı bu fırçalarla belirginleştiriyoruz. Ardından içerisini boyuyoruz. Tabii bu süreçte renklerin uyumu da önemli. Bunun için de fikir yoruyoruz. Bu aşamalar bittikten sonra cila üzerine sürülür ve bir gün bekletilir. Burada teknolojik bir fırın bulunuyor, fırının içerisine 30 veya 40 ürün yerleştirilir ve yaptığımız parçalar pişirilir. Bir gün sonra çıkardığımızda ürünlerimizin cam gibi parladığını görürüz.

 

Sanatınızı oluştururken karşılaştığınız en büyük zorluk ne oluyor?

 

Amerika’ya taşındıktan sonra Sanatımı sürdürmek istedim ancak seramik malzemelerini bulmakta zorlandım çünkü burada tamamen ürünler farklı. Fırçaları İspanya’dan, boyaları Türkiye’den, ham maddeleri Tucson Arizona’dan aldım. Sıfırdan yine başladım.

 

Amerika’da yaşamak ve sanat yapmak nasıl bir deneyim? Yurt dışında sanatınızı tanıtmak kolay oldu mu?

 

Başladığımda küçük yaştaydım ve dil bilmiyordum ancak yapacağıma inandım. Arizona Üniversitesi beni çok destekledi. Üniversitede sergiler açtım ve oradaki profesörler çok yardımcı oldu, evime geldiler. Daha sonra özel galeri vardı, eserlerim orada sergilendi. Gazetelerde çalışmalarıma yer verildi. Söz ettiğim dönem 2008 yılındaydı. Davetiyeler aldım, üniversitelerde seminer düzenledim. Burada samimiyet ve inanç lazım. Allah’tan yardım diledim ve başardım.

 

Amerika’daki insanlar Türkmen kültürüne dair eserlerinize nasıl tepki veriyor?

 

Satürn’ün halkaları kaybolacak Satürn’ün halkaları kaybolacak

Burada Türkmenleri pek tanımıyorlar ancak tabii ki benimle röportaj yapan gazete ve kanallara Türkmen bir aileden geldiğimi Erbilli olduğumu belirtiyorum. Çok şükür Türkmenleri tanıttığımı düşünüyorum. Burada Türkmen, Kürt ve Arap gibi sorunlar olmadığı için bu durumla pek ilgilendiklerini de söyleyemem, ben söylemediğim takdirde sorma gereği de duymuyorlar ancak sanatıma ve geldiğim yere çok saygı duyuyorlar.

 

Sanat yapmak isteyen genç Türkmen sanatçılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

 

Kovid salgınından önce United Nations’da konuşma yapmam için bir davetiye gönderdiler. “Sıfırdan başladınız ancak şu anda Amerikan başkanlarının evinde eserleriniz var, buraya gelen ve yeni işe başlayanlar için örneksin” dediler. Gençlere şunu demek isterim ki yaparım deyin ve Allah’tan yardım dileyin. Önce inanmak lazım, sadakatinizi göstermeniz ve sanatınıza değer vermeniz gerekir. Yorulmadan başarı olmaz.