Üzerinden 26 yıl geçmiş olsa da 31 Ağustos 1996 yılında Türkmenlere yönelik gerçekleştirilen katliamın gönüllerde açtığı yara durmadan kanamaktadır. Birbiriyle çatışmakta olan iki Kürt partisinin ateşi Türkmenlerin canını fazlasıyla yaktı. Ne Türkmen milleti ne de Türkmen siyasi partiler hiçbir zaman Kürt partiler arasında yaşanan bu iç savaşın parçası veya tarafı olmadı. Aksine siyasi parti olarak başta Irak Türkmen Cephesi (ITC) olmak üzere o dönem faaliyet gösteren Türkmen siyasi partiler hep bir arabuluculuk çabası içerisinde oldular. Bu hususta Türkmen milletinin önde gelen liderlerinden biri olan Sanan Ahmet Ağa’nın arabuluculuk ve barışçıl rolü hep Kürt siyasetçiler tarafından dile getirilir.

Erbil’i Celal Talabani’nin yönetiminde olan Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (KYB) kurtarmak isteyen Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani, o dönemin Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in başkanlığını yaptığı Baas Rejimi ordusunu Erbil'e doğru hareket ettirdi ve Erbil kontrol altına alındı. Ancak KYB’yi Erbil’den çıkarmaya gelen rejim askerleri ilk önce Irak Türkmen Cephesi’ni hedef aldı. O dönem ITC’de görev yapan 40’a yakın kişi göz altına alındı ve birkaç gün içerisinde şehit edildi.

Şehadetleri resmi belgeler ile kanıtlanmış olsa da Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi (IKBY) tarafından kabul edilmemektedir. IKBY Hükümetinde bu savaşlarda şehit düşen vatandaşların tazminatı ve işleri ile ilgilenen bir bakanlık bulunuyor ve işin ilginç tarafı bu bakanlıkta şehit olarak kayıtlara geçmiş ve ailesine maaş ödenen ancak kendisi araba kazası veya herhangi bir kazayla hayatını kaybeden insanlar var. Lakin 31 Ağustos ve Türkmenlere yönelik yapılan diğer saldırılarda şehit düşen Türkmen siyasetçi ve akıncılar hiçbir zaman IKBY Şehitler Bakanlığı tarafından resmi bir yazıyla şehit olarak kayıt altına alınmamış ve ailelerine herhangi bir tazminat ödenmemiştir.

Bu hususta milletvekilliği döneminde ciddi çalışmalar yapan ve kaç kez ilgili bakanlığa resmi yazılar yazan Aydın Maruf konuyu tekrar gündeme getirmişti ancak Şehitler Bakanlığı ilgileneceklerini dile getirse de bu konuyu göz ardı etmişti.

Türkmen milleti silah kullanmayı sevmeyen Irak’ın medeniyetinin temelini oluşturan en güzel örneklerinden olan bir millettir. Ancak her zaman farklı yöntemlerle diğer milletlerin hedef tahtasına oturtulmuştur. Hem siyasi hem kültürel olarak günden güne zayıflayan Türkmen milleti hala hedef odağı olmayı sürdürüyor. Siyasi olarak içerden ve dışardan müdahale ve ihanetlere maruz kalan Türkmen milleti kaderine terk edilmiş ve artık katliamlar yoluyla olmasa da demografik değişim ve asimilasyon yöntemleri ile yok edilmeye çalışılmaktadır.

Irak’ta faaliyet gösteren diğer siyasi ve mezhepsel güçler gibi, küresel ve bölgesel güçlerden doğrudan yardım almayan Türkmen siyasi partiler, içinde oldukları siyasi maratonda geride kalmaktadır.

Peki Türkmen milletinin daha güçlü bir konuma gelmesi ve diğer büyük güçlerin gölgesinde kalmaması için, bir daha haksız katliamlara uğramaması, demografik değişimlerin önüne geçmesi ve asimilasyonlardan olumsuz etkilenmemesi için ne gibi adımlar atılmalıdır?

Öncelikle diğer bütün milletler gibi Türkmen milleti de arkasında küresel ve bölgesel bir gücün olduğuna inanması ve arkasında duran gücün de varlığını fiili olarak ispatlaması gerekir. Belki birçok okur “her millet sadece kendi ayakları üzerinde durmalı ve dış ülkelere bağlı olmamalı” düşüncesine sahiptir. Ancak Irak’ta dış güçlerden maddi ve manevi destek alma meselesi Irak’ın ülke olarak tanıldığı günden itibaren günümüze kadar açık bir şekilde devam ediyor. Türkmen milletinin de aynı şekilde dış güçlerden faydalanması en doğal haklarından biridir. Hiçbir dil, din ve mezhepsel bağı olmayan milletler batılı ülkelerden destek alırken, Türkmen milletinin soydaşları ve dindaşları olan Türk Dünyasından destek alması en meşru hakkıdır.

Bunun yanında Türkmen kuruluşların, insanları hem aydınlatmak hem cesaretlendirmek adına çeşitli alanlarda faaliyet göstermesi gerekir.

Türkmen tarihi, kültürü ve edebiyatını iyice bilen bireyler, milletini seven ve tarihi ile gurur duyan bir nesil yetiştirebilir.

En önemlisi ise Türkmen medyası ve aktivistlerin, yıllardır diğer milletlerin gözünde düşman gibi gösterilen ve yalan yanlış tarihle tanıtılan Türkmen milletinin gerçek tarihini ve kültürünü diğer milletlere aşılaması gerekir. Böylece Türkmenlere karşı oluşan önyargı ve nefretin yerini sevgi ve saygı alacaktır. Tarih ve kültürümüzü ilk olarak Türkmen bireylere, sonra Irak’ta yaşayan diğer milletlere ve son olarak dünyaya doğru şekilde tanıtmamız gerekir. Böylece Türkmen milletine karşı oluşan haksız ve yanlış kin azalacaktır ve Türkmen milleti daha az haksızlığa uğrayacaktır.

NOT: Sitemizde yayınlanan köşeler, yazarın şahsi düşüncelerini yansıtır.