Daha genç yaşlarda Osmanlı Devleti’ne bağlılıkla yetiştirilen Ataullah Ağa, Osmanlı'nın Irak’tan çekilmesiyle birlikte İngiliz işgaline karşı direnişe katıldı. İngilizler, bölgeyi kontrol altına almak ve Osmanlı yanlılarını tasfiye etmek için baskılar uygularken, Ataullah Ağa ve babası bu düzene karşı çıktı. Erbil’in Osmanlı'dan kopmasını istemiyor ve şehrin Türk kimliğini korumak için mücadele ediyordu.
İngiliz subayı William Rupert Hay, "Kürdistan’da İki Yıl" adlı kitabında, Ataullah Ağa’nın anti-Britanya hareketinde aktif bir isim olduğunu belirtmiştir. Hay, onun Osmanlı’nın Erbil’deki etkisini yeniden güçlendirmek için faaliyet yürüttüğünü, İngiliz yönetimini açıkça reddettiğini ve Türklerin geri dönmesini istediğini yazmıştır. İngiliz işgaline karşı açık bir mücadele yürütmesi nedeniyle Ataullah Ağa, İngiliz yetkilileri tarafından sürekli takip edilmiş ve baskılara maruz kalmıştır.
Bununla birlikte, Ataullah Ağa sadece bir direnişçi değil, aynı zamanda entelektüel ve edebiyatla ilgilenen bir şahsiyetti. Türkmen edebiyatına büyük ilgi duyan Ağa, divan şiiri yazıyor ve hoyrat geleneğini yaşatıyordu. Babası gibi Osmanlı kültürüne bağlı bir hayat sürdü ve çocuklarını da bu bilinçle yetiştirdi.
1958’de Abdülkerim Kasım’ın darbesi sonrası, Türkmenlere yönelik baskılar arttı. Ataullah Ağa, milliyetçi kimliği nedeniyle Kerkük Hapishanesi’ne gönderildi ve zor şartlar altında tutsak edildi. Serbest kaldıktan sonra da Türklüğe olan bağlılığından ödün vermedi.
1963 yılında Erbil’de hayata gözlerini yumdu. Ömrü boyunca Osmanlı’dan koparılmak istenen Erbil’in Türk kimliğini korumak için mücadele eden Ataullah Ağa, bölgedeki Türkmen varlığının en önemli savunucularından biri olarak hatırlanmaktadır. Bugün, onun mücadelesi ve Osmanlı’ya olan bağlılığı, Türkmenler için bir direniş sembolü olarak yaşamaya devam etmektedir.
Ataullah Ağa yalnızca Erbil’in Osmanlı’dan koparılmasına karşı direnen bir Türkmen beyi değil, aynı zamanda kültür ve edebiyat yoluyla da milletine hizmet eden bir kişilikti. Onun bu derin kişiliği, sadece siyasi duruşla değil, kaleme aldığı divan tarzı şiirlerle, yaşattığı hoyrat geleneğiyle ve çocuklarına aşıladığı kültürel bilinçle de şekillendi.
İşte bu yüksek edebi ruhun evdeki en güçlü yansıması, kızı Nesrin Erbil’de hayat buldu. Ataullah Ağa'nın kütüphanesinde, hoyratlar ve divan mısraları arasında büyüyen Nesrin Erbil, sadece Türkmen şiirinin değil, modern edebi duyarlılığın da öncülerinden biri hâline geldi.
Türkmen edebiyatının serbest şiirle tanışmasında öncülük eden isimlerden biri olan Nesrin Erbil, 29 Eylül 1939’da Erbil kentinde dünyaya geldi. Sağlık sorunları nedeniyle eğitim hayatına ilkokulun son yılında ara vermek zorunda kalan Erbil, edebiyatla iç içe büyüdü.
Nesrin Erbil’in edebiyata yönelmesinde ailesinin özellikle de babası Ataullah Ağa’nın büyük etkisi oldu. Aydın kişiliğiyle bilinen Ataullah Ağa, divan tarzında şiirler yazan, aynı zamanda hoyrat ve mani geleneğini sürdüren bir şairdi. Zengin kütüphanesiyle çocuklarını şiirle tanıştıran baba, adeta ailede edebi bir damar oluşturdu.
Türkmen şiirinde estetik değer bakımından yüksek kalitede görülen bu şiirler, başta Beşir gazetesi ve Kardeşlik dergisinde yayımlandı. Özellikle 1959’da Beşir gazetesinde yer alan ilk şiiri “Grup”, onun edebiyat yolculuğundaki ilk adımıydı. Şiirlerinde yalnızlık, doğa, içsel derinlik gibi temaları işleyen Erbil’in “Bir Yaprak Düşecek Dalından” adlı şiiri, dönemin önemli edebiyatçısı Ata Terzibaşı tarafından yılın en dikkat çekici şiiri olarak değerlendirilmişti.
1961-1971 yılları arasında Kardeşlik dergisinde düzenli olarak şiir yayımlayan Erbil, bu on yıl içinde yalnızca Irak’ta değil, Türk dünyasında da adından söz ettirdi. Dergide yayımlanan “Rüya” ve “Bir Başına” gibi şiirleriyle yeni şiirin temsilcisi olarak kabul gördü.
Henüz 30 yaşındayken yayımladığı ilk şiir kitabı “Deniz Rüyası”, 60’tan fazla şiir içeriyor. Şair-yazar M. Agâh Önen, bu kitap için kaleme aldığı yazıda, Erbil’in şiirlerini “Iraklı bir Türk hanım ozanının gerçek başarısı” olarak nitelendirdi.
Türkçeye ek olarak Arapça, İngilizce ve Almanca bilen Nesrin Erbil, İngilizce kaleme aldığı “All For Love” adlı şiiriyle 1956 yılında ABD’de birincilik ödülüne layık görüldü. Bu şiir sonradan bestelenerek seslendirildi. Henüz yayımlanmamış ilk Türkçe şiiri “Yoğurtçu Kadın” ile resim ve grafik sanatlarına olan ilgisi, onun çok yönlü sanatçı kimliğini de ortaya koyar.
1980’li yıllarda edebiyat ortamından bir süre uzaklaşan Erbil, 2001 yılında verdiği bir röportajda şiirden kopmadığını belirtti. Yazdığı şiirleri yayımlamadığını söyleyen Erbil, buna rağmen üretmeye devam ettiğini dile getirdi.
Irak, Türkiye ve Azerbaycan’da birçok şiir dergisinde eserlerine yer verilen Erbil hakkında sayısız araştırma, akademik çalışma ve yüksek lisans tezi yazıldı. “İki Şehir”, “Yaralı Kuş”, “Geleceğim” ve “Şiir Defterim” gibi eserleriyle Türkmen şiirinin çağdaş çizgisini bugüne taşıdı.
1970’lerde Bağdat’a yerleşen şair, 2007 yılında Türkiye’ye göç etti. Hâlen Ankara’da yaşamını sürdüren Nesrin Erbil, Türkmen şiirinin yaşayan hafızalarından biri olarak kabul ediliyor.