Türkmeneli’nin usta kalemlerinden Dilşat Terzi Arzuhal’in konuğu oldu. Terzi, basın ve yayın serüvenini TEBA’ya anlattı.
Doksanlı yıllarda medyaya adım attığını söyleyen Terzi, aslında Irak Türkmen Cephesi’nin başka bir bürosunda çalıştığını açıkladı. Terzi, “İlk olarak haber yazarlığı ve tercümanlığı yapıyordum. Daha sonra 1996 yılında bir durum oluştu. 1997 senesine gelindiğinde gazetemiz yürümüyordu ve durgunluk vardı. O sırada bana görev veridi ve çalışmaya başladım.” şeklinde konuştu.
Daha sonra Türkmeneli gazetesinin imtiyaz sahipliğini üstlendiğini belirten Terzi, “İlk olarak sıradan bir personeldim. Gazetemiz ilerledikçe Türkçe bölümünde müdürü oldum. Daha sonra yerel yönetimden gazete için izin alacaktık, imtiyaz sahipliği bana verildi. Gazetede farklı farklı sorumluluklarım oldu.” dedi.
Dilşat Terzi Türkmeneli Gazetesi hakkında yaptığı açıklamada, “O dönem Türkmeneli Irak Türkmen Cephesi’nin lisan-ı haliydi. Bir toplumu temsil ediyordu. Tabii ki o dönem medya patlaması yoktu, gazeteler azdı. Türkmeneli Erbil’de okunan bir gazeteydi. O gazetede birçok hatıralarım bulunuyor. Gazetede bulunan kişilerin emeği çok büyük.” ifadesinde bulunarak dönem itibarıyla siyasi durumun iyi olmadığını belirtti.
Dilşat Terzi, yaptıkları işi “milli görev” olarak nitelendiren Terzi, “Hizmetten başka hiçbir hedefimiz yoktu. Milli bir görev niteliğinde yürütüyorduk. Tek amacımız iyi çalışmaktı, bunu da söylemeden geçemeyeceğim, gazetemiz okunuyordu.” dedi.
2010 yılından sonra Türkmeneli Gazetesi gibi bir siyasi partinin lisan hali olmayan gazetelerin ortaya çıktığını belirten Terzi, ‘’Saray Gazetesi ile yeni bir stil başladı, ben o gazetede Türkçe bölümü müdürlüğü yaptım. O dönem yaptığı yayınlar sayesinde Saray Gazetesi çok iyi bir ses getirdi. Tabii ki Saray Gazetesi gibi farklı stili olan Hilal, Erbil ve Gökbörü gazeteleri basıldı, günümüzde ise basın anlamında çok iyi şeyler yapan TEBA Gazetesi bulunuyor.” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Erbil’de medya açısından bir dönem durgunluk yaşandığını hatırlatan Terzi, “Durgunluk döneminden önce matbaa vardı, o kalmadı. Kadrolar gitti ve en önemlisi maddi imkanlar kalmadı.”diyerek, Türkmen medya mensuplarına değinerek sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Türkmen kurumu olmayan bazı kurumlarda çok başarılı Türkmen medyacılarımız bulunuyor. Bunları bir araya getirme imkanımız yok. Kimse bu meseleyi düşünmüyor ve merkezi idaremiz yok. Bundan dolayı medyacılarımız parçalanmış durumda ve böylece dağılıyorlar. Merkeziyet sorunumuz vardı ve halen daha bulunuyor.”
Arzuhal Programının bir diğer konuğu Erbil’in tanınmış şahsiyetlerinden Azam Abdulkerim Efendi oldu. Azam Abdulkerim, Erbil şehri hakkında TEBA takipçilerine çok önemli bilgiler aktardı.
Babası ve dedesinin “Efendi” lakabını seçtiğini belirten Azam Abdulkerim, eski yıllarda giyim kültürüne değinerek, Erbil’de Türkmen elbisesinin yanı sıra pantolon-ceket giyildiğini belirtti.
Aldığı eğitimden bahseden Azam Abdulkerim, “Muhasebe bitirdim. Daha sonra muhasebe adına girdiğimiz önemli bir kurs vardı, o kursu bitirdikten sonra izinli muhasebeci ünvanını aldım.” bilgisini paylaşarak, Irak’ın bu diplomaya sahip olan ilk öğrencilerinden olduğunu kaydetti.
Erbil’in geçmişi hakkında ender bilgilere sahip olduğunu bildiğimiz Azam Abdulkerim Efendi, bu merakını şu şekilde anlattı:
“Çocukluk yaşlarından itibaren Erbil’in tarihine ve kültürüne meraklıyım. Kale’de büyümem, özellikle Kale Camisi’nde bulunmam bu merakıma çok şey kattı. Kale altında Hacı Reşit’e ait çayhane tarzında bir mekan vardı. Osmanlı döneminde yaşamış, Birinci Dünya Savaşı’nı, İkinci Dünya Savaşı’nı, İngiliz İhtilali’ni ve Irak Krallık Dönemi’ni gören birçok yaşlı insan orada toplanırdı. Bende onların yanına gider, meclislerine kulak misafiri olurdum.”
Bir dönem Erbil Kalesi’nde gönüllü olarak müsteşarlık yaptığını belirten Azam Abdulkerim Efendi, “Kale hakkında bilgi sahibi olduğumdan dolayı böyle bir teklif geldi. Bende kendi kültürüm olduğundan dolayı teklifi herhangi bir maddi yardım almadan kabul ettim. Benim bilgilerime itimat ediyorlardı, hatta benden bilgi alıp kendi büyüklerine, kendi isimleri altında bilgi veriyorlardı.” şeklinde konuştu.
Kale’de birçok hizmet sunduğunu, ama karşılığını yetkililerden almadığını belirten Efendi, Erbil Kalesi’ni Arzuhal izleyicileri için şu şekilde tasvir etti:
“Her milletin kendine has folklor ve kültürü vardır. Bizler kendimizi bildik bileli hep Kale’de doğduk ve büyüdük. Erbil’in temeli Kale’dir. Diğer aşağıda bulunan mahallelerin geçmişi 120 yıldan öte değildir. Kale’de doğan din alimleri, Erbil’in etrafında bulunan insanları yetiştirmede büyük rol oynamıştır.”
Kale’nin dini ve etnik oluşumu hakkında konuşan Azam Abdulkerim Efendi, “Kale’de Yahudilere ait sinagog vardı. Ama Yahudilerin evi aşağıdaydı. Dini merasim zamanı Kale’ye çıkarlardı. Yahudilerin Erbil’deki mevcudiyeti 40-50 evden oluşuyordu. Etnik açıdan kimsenin bir sorunu yoktu. Etnik meselesi şuura bağlı olan bir konu. Arap mısın? Türk müsün? Kürt müsün? Kimse bu soruları sormazdı bile.” dedi.
Azam Abdulkerim Efendi Erbillilerin dağılmasını şu cümlelerle ifade etti:
“Bazıları kendi dilini korkudan dolayı konuşmuyor, halbuki karşındaki senin kendi dilini konuşmanı yasaklamıyor. Hepimiz kardeşiz ve hepimiz biriz, milliyet meselesi şuura bağlı bir konu. Allah, ‘sizleri tanışmanız için kabile ve halklardan yarattık’ diyor, savaşmanız için değil. Siyasi bir partiye mensup olabilirsin, bu çok normal birşey, ama kendi aslını unutma.”