Osmanlı döneminde, Keçecizade Hayreddin Efendi adında orta halli bir esnaf, padişahların yaptırdığı camileri görüp imrenerek, kendisi de bir cami yaptırmayı diler. Cami yaptırma fikri aklına girdikten sonra hayattaki en büyük amacı, tutkusu bu olur.
Keçecizade Hayreddin Efendi’nin ne hali ne de maddi durumu bu amaca müsaitmiş. Çevresindekiler “gel vazgeç bu sevdadan” dese de o yolundan dönmez. Çözümü nefsinin arzularını dizginleyerek para biriktirmekte bulur. Ne zaman ki canı bir şey istese: ‘Sanki yedim!’ der ve parasını bir kenara koyar.
Bu yolla 20 yıl boyunca biriktirdiği paralarla küçük bir cami yaptıracak miktara ulaşır ve Fatih’te Zeyrek semtinde kendisine gösterilen yerde hayallerindeki camiyi yaptırarak amacına ulaşır.
Keçecizade Hayreddin Efendi’yi tanıyan tanımayan herkes hikayeden oldukça etkilenir ve ünü kulaktan kulağa yayılan cami halk arasında ‘Sanki Yedim Camii’ olarak anılır. Cami, Birinci Dünya Savaşı yıllarında etkili olan bir yangın sırasında büyük ölçüde zarar görür.
1959 yılına kadar metruk halde kalan bina daha sonra mahalle halkının topladığı yardım paralarıyla büyük bir onarım geçirerek tekrar yapılır.
Bugün caminin iç mekanı 100 metrekare büyüklüğünde olup, yaklaşık 200 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir. Tek şerefeli, beyaz boyalı bir minaresi vardır.
Mimari özelliğe sahip olmamasına rağmen hikayesinin anlamlı oluşuyla gönüllerde farklı bir yere sahiptir. Camiin orijinal halinden günümüze yalnız mihrap üstündeki kitâbeli çiniler; bir de camiin hikâyesi ulaşabilmiştir.