Türkmen ve Türk bir üst tanımdır, Türk de Türkmen'dir, Türkmen de Türk'tür. Türkmenler, Irak’ta Abbasi döneminden beri 'köle askerleri' olarak Irak'a getirilmişlerdir. Bence eksik bir tanım, askerden köle olur mu? Kısacası, "paralı asker olarak getirilmişlerdir" diyelim. Bu tarih sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllara denktir. Yani 700 ve 800’lü yıllara tekabül eder. Sadece Irak’taki varlığımıza değindiğimiz zaman söz konusu şekildedir. Günümüz yazılı tarihinde bazı tarihçiler Sümerler’e kadar dayandırır. Çünkü günümüzdeki Türkçe ve Sümerce arasında en az 700 ortak kelime var. Halihazırda az bir sayı olabilir ancak kaç bin yıl öncesini göz önünde bulundurduğumuz zaman, bence en fazla bu sayının iki katı kelime kullanılmıştır. Keza günümüzde gençlerin yaşamını idame ettirmesi bile toplasan 300 kelimeyi aşmaz. Bir “aynen” kelimesidir dillerde almış başını gidiyor, kopyala yapıştır misali... Sümerler Türk olmasa dahi en azından "komşu medeniyetlermiş" diyebiliriz. Bu da coğrafyamızda en kadim milletlerden olduğumuzun kanıtıdır.
Bazı kişilerin sadece bin yüzlü yıllardan beri buralarda varlığımızı sürdürdüğümüzü söylediği için bu yazıyı kaleme alıyorum. Var olsunlar! Ancak çok daha eski bir varlık var. Öyle olmasa dahi, belirtilen tarihten en az birkaç yüzyıl önce buradaymışız. Selçuklular ile beraber bu topraklara devlet olarak yerleşmişiz. Selçuklular'a gelince, Dukak oğlu Selçuk, zamanında Hazar devletine bağlı güçlü bir beymiş. Hazarlar hükümdarı, bir grup Türkmen’i haksız yere cezalandırmış. Selçuk Bey de bu haksızlığa karşı çıkmış. Selçuk Bey, Hazar hükümdarını atından yere atınca aralarında kavga başlamış. Olayın durulmasının ardından Selçuk Bey oradan uzaklaşmış ve Cend bölgesine yerleşmiş. Ardından belli bir süre sonra Müslüman olarak, Selçuklu beyliğini kurmuştur. Sonrasında, kimi rivayetlere göre 4, kimi rivayetlere göre ise 5 oğlu olmuş. Bunlar; Mikail, Arslan (İsrail), Musa Yabgu, Yusuf, ve bazı kaynaklarda da Yunus adında başka bir oğlunun daha olduğu belirtiliyor.
Gazne devleti ile olan çekişmeden sonra Arslan Bey, Gazne hükümdarı olan Sultan Mesud tarafından tutsak alınır. Selçuklu beyliğinde Arslan Beyden sonra hükümdarlık Mikail beye kalır. Ondan sonra da oğulları Çağrı ve Tuğrul Bey’e kalır. Tuğrul Bey, 1051 yılında Halife tarafından sultan ilan edilir. Bu durum, Selçuklular’da ilk defa “sultan” unvanı alınması demektir. Buradan da anlayacağımız üzere, bir süre önce de Gazneli Mahmud, ilk olarak sultan unvanı almıştır. Yıllar 1055’i gösterdiğinde Halife, Sultan Tuğrul'un tüm gücüyle Bağdat'a gelmesini ister. Çünkü şehir, iç karışıklıklardan dolayı zor durumdadır. İşte o zaman Türkmenler, ilk defa “devlet” olarak Halife’nin isteği üzerine Irak’a gelmiştir. 16 yıl sonra da yeğeni Çağrı oğlu Alparslan, 1071 yılında Malazgirt muharebesini kazanarak Anadolu’nun kapılarını Türklere açmıştır. O yüzden Türk ve Türkmen bir üst tanımdır, ikisi zaten aynı millettir. Yalnız bazı tarihçilere göre, Müslümanlığı kabul etmiş Türklere “Türkmen” denir. Bu da doğru olabilir ancak çok farklı anlamları da var. Türkmen kelimesinin “Ulu Türk”, “kocaman”, “kahraman”, ipek yoluna yerleşmiş bir millet olduğu için de “Tüccar” gibi anlamları da var. Ancak ilk kanı daha kabul görülmüş. "Müslüman Türkler" olarak geçmişten bugüne kadar onlarca devlet kurmuş bir milletiz. Nasıl olur da 'efendi' ya da 'şair' bir millet oluruz? Doğrusu bu akılla dalga geçilecek bir mevzu olabilir. Büyük şairler çıkarmış, efendi bir millet de olabiliriz ama ana özelliğimiz 'asker' bir millet oluşumuzdur. Bunun en bariz örneği de Napolyon'un, "Askerlerim Türklerden olsaydı, dünyayı fethederdim." veya, "Türkler öldürülebilir ama yenilmez." sözlerinden çıkarabiliriz. Bu tarihi gerçeğe ışık tutuyor. Keza başka milletler de vardır, Fars ırkına mensuptur ama günümüz Türk ve Türkmen gibi ayırımlara tabi tutuluyor. Tabii kültürlü ve tarihi bilen insanlar, gerçeği her zaman görmüştür.
"Biz neden bu durumdayız?" sorumuza gelince, bizler zulüm gördüğümüzde kimsenin gıkı çıkmamış. En çok şehit veren milletiz. Yakın zamana gelindiğinde ise, kendi içimizde çekememezlik ve birbirimizin kuyusunu kazma gibi durumlar görüyoruz. Merak ediyorum, acaba bugüne kadar büyüklerimiz "sorunumuz nerede, biz nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz" diye, hiç özeleştiri yapmış mı? Ancak bizde sürekli bir gençleri topa tutma kültürü var, işte efendim "Nerede bizim gençlerimiz? Etkin değiller" gibi şeylerden yakınırlar. Bugün Erbil'de birer tane erkek ve kız Türkmen lisemiz var, çok saygı değer kıymetli öğretmenlerimizin, lise sona gelen gençleri yıkıma uğratmakta üstlerine yok. Çünkü sayıları az olmasına rağmen öğrencileri derste bırakmayı geçtim, çoğu öğrencileri sınava dahi sokmadılar. Ben de onlardan biriydim, zamanında 3 yıl üst üste sınava giremedim. Canları sağ olsun, iyi de yapmışlar, keza öyle olmasaydı son şansımı Türkiye'de denemezdim. Çok şükür hepsi bitti gitti, ancak tek bir tane lise ve o lisede bu kadar az öğrenci olmasına rağmen nasıl öyle bir durum gerçekleşiyor? Hayır o da normal, "diğer öğrencilere göre daha iyisiniz" demeselerdi bari, çünkü onların hepsi geçti ve bizleri yıllarca sınava dahi sokmadılar. Helal olsun onlara, sınıf mevcudu azdı ve bıraktıkları onlarca öğrenciyi yıkıma uğrattılar. Peki o gençlere ne oldu? kimisi Avrupa'ya gitti, kimisi yerinde kaldı, kimisi Amerika'ya gitti... Helal olsun kendilerini kurtardılar oradan, bazı öğrenciler 8 sene sınavdan geçirilmedi ve Türkmendi. Şimdi sorarım size, "Bu güzel gençler hala nerede ve niye Türkmen'e katılmıyorlar?" diye soruyor musunuz? Zira 8 yıl geçmeyen bir insan, sizin neyinizi sevsin de gelip sizin için bir şeyler yapsın? O dalga geçen yaşlılar, kuyu kazan insanlar, hala yüzleri var da konuşuyorlar mıdır? Yıllarca Kürtçe kitapları bir Türkçe'ye çevirme işi hallolmadı. Gençleri bırakın da asıl siz ne yaptınız gençler için? Saddam zamanında bile kendilerinden olanlar iyi puanlarla geçiriliyordu, diğer etnik gruplar da Hristiyanlar da, kim olursa olsun kendi içlerinden olanı geçiriyorlardı. Allah bile kendi taraftarlarını cennete kavuşturuyor, siz bu adaletsiz toplumda mı adil davranmaya çalışıyorsunuz? Emin olun ki o derslerden geçen öğrenciler bile çok yüksek puanlarla geçmesi gerekirken, fakire sadaka verir gibi puanlarla geçirdiniz. İşte bu güzelim Türkmen gençlerini böyle mahvettiniz. Kendinize bir dönün de özeleştiri yapın. Sahi nerede bu gençler?