Bilirsiniz babasız kalan çocuklar, en iyi anneye sahip olsalar bile, babalarının yokluğunu hep hissederler. Şayet başlarında çok düşünceli ve fedakar bir ağabey olmazsa, o çocukların hali yaman olur. Biz Türkmenler onlarca yıl önce yetim kaldık. Sonradan ağabey rolü oynayanlar o zamanlarda daha çok küçük yaşlardaydılar ve biz başımızda bir büyük yok diye hep başkaları tarafından ezildik.
Ağabeylerimiz büyüdüler, bizleri o acınacak durumdan kurtarmak için harekete geçtiler, ancak onlar da çok sürmeden infaz edildiler. Yine kaldık bir başımıza. Acımız büyüktü, başımızda ne babamız ne de ağabeylerimiz vardı. Hep gözümüz çaresizce ezilmemizi seyreden annemizdeydi. Biz Türkmenler her zaman Türkiye’ye Anavatan deriz ve Ana olmak çok ağır bir yüktür sırtına alana, ancak onlarca yıl önce annemiz kendisinin içinde bulunduğu zor durum nedeniyle bize çok fazla yardımcı olamıyordu.
Aradan uzun yıllar geçti ve başımıza yine ağabeyler geldi. İnfaz edilenler kadar olmasa da bize kısa bir süre rahat nefes alma şansı oluşturdular. Onların da bir kısmı infaz edildi, bir kısmı yoruldum diyerek kenara çekildi, bir kısmı da yoldan saptı. O gün bugündür başımızı yoldan sapanlardan kurtaramadık. Böylece içinde olduğumuz bu duruma geldik. Sözde ağabeyimiz olanlar hep ayırmaya çalıştı bizleri, biri Kerkük, biri Erbil, biri Musul gibi sözler diye diye paramparça ettiler bizi. Ve bence bu yaptıklarının bize çok büyük zarar vereceğinin bilincindeydi hepsi. Ben atılan yanlış adımların bilinçsizce atıldığına inanmıyorum.
Uzun lafın kısası, eğer biz bugün zayıf düştüysek, Türkmenelimizde başkaları söz ve karar sahibiyse, bu tamamen bizim suçumuz. Belki söyleyeceklerim çok eleştiri alacak ama biz Türkmenler hep suçu başkalarına atıp kendimizi temize çıkarmak isteriz. Kendi aramızda o kadar ihanet varken, başımızda büyüğümüz diyeceğimiz birileri yokken, birbirimizi hep dışlarken, kalkıp başka milletleri suçlamamız doğru değildir. Başka milletler tarafından bize çok baskı uygulandığı gerçeği inkar edilemez ama biz bunu engellemek için ne yaptık? Önce dönüp kendi hatalarımızı görmemiz gerek. Kendi içimizde bir olup eskisi gibi güçlenmemiz gerekir. Bölgecilik, mezhepsel ve makam meselelerimizi bir kenara atıp en büyük derdimiz millet demeliyiz. En önemlisi de Anavatanımıza “Artık bize balık vermeyi bırak, bize balık tutmayı öğret” dememiz gerekir. Bütün bu şeyleri yaptıktan sonra bizi yok etmek isteyenlerin karşısına güçlü bir şekilde çıkıp, artık biz de bu siyasi denklemin bir parçasıyız diyebilmeliyiz.
Hiçbir şey yapmadan suçu başkalarına atmak kolay, derdi millet olan önce kendisini eleştirir, kendi eksiklerini tamamlar, sonra başkalarının yaptığını dile getirir. Ama biz bir türlü iç meselelerimizi çözemedik. Hiçbir konuda birbirimize destek çıkmadık. İçimizden her kim iyi bir iş yapmaya kalksa ilk biz çamur attık, ilk biz engel olduk. Hiçbir zaman biz olamadık.
Ne zaman biz olmayı başarırsak, birbirimizi kabul eder bizi bölmek isteyenlere karşı durursak, ne zaman kendimizi eleştirip çözüm yolu ararsak, o zaman güçlü olmayı başarırız. Aksi takdirde yok oluyoruz. Farkında mısınız? Bence herkes bunun farkında...