TEBA Ajansı’nın sevilen programı Ercan’ın Kamerası, tanınan isimleri konuk etmeye devam ediyor. Başta sanatçılar olmak üzere, müzisyen, edebiyatçı, sporcu, ressam, tarihçi ve eğitimci olan birçok usta ismin hayatını ve anılarını anlattığı program ilgiyle takip ediliyor.
Sanatçı konukların arasında Türkmen müziğine büyük emekler verip unutulmaz eserler bırakan sevilen isimler de yer alıyor.
Onlardan bazıları ise şöyle:
1- Usta ses sanatçısı Şahap Ahmet
1952’de Kerkük’te dünyaya gelen ve küçük yaşlarda müziğe olan ilgisini zamanla kendine meslek edinen usta ses sanatçısı Şahap Ahmet, Ercan’ın Kamerası’nda dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştu. Eski sanatçıların yok sayılması veya onlara karşı saygınlığın azalmasına sitemde bulunan Ahmet, “Bizim dönemimizde tüm sanatçılar birbirine saygılıydı, günümüzdeki sanatçı adı altında tanınan kişiler maalesef bizim gibi değil. Bunun yanı sıra şarkılar da çok aynı gibi ve büyük kısmı anlamsız. Biz, bir şarkımız öbürüne benzemesin diye haftalarca belki de aylarca çalışırdık.” dedi.
Kendisi gibi sanatçı olan iki oğlu Ahmet Şahap ile Ercan Şahap hakkında da konuşan usta sanatçı, “Ben uzunca bir süre Türkmen sanatına hizmet verdim ve benden sonra iki oğlum da bu sanata gönül verdi. Ahmet sanatı bıraktı ama oğlum Ercan şu an işini hakkıyla yapıyor. Belki de benden daha çok tanınıyordur.” ifadelerini kullandı.
Radyo dinledikçe sanata yaklaşmış ve düğünlerde sahne aldıkça deneyim ve ün kazanmasıyla sanat kariyerine adım atan Ahmet, “Hara Gedisen Hara” adlı sevilen eserini de o dönemlerde kaydederek dinleyicilerin gönlüne taht kurmuştu.
2- Erol Hayri: Siyasetçiler sanatımızı yok etmeye çalıştılar
Programın bir diğer ilgi çekici konuğu ise aileden gelen sanat aşkını modern müzikle harmanlayıp kendine özgü bir tarz yaratan Erol Hayri olmuştu. Olay yaratan açıklamalarıyla gündeme gelen 48 yaşındaki sanatçı, özellikle de eski sanatçıların başta medya olmak üzere hiçbir kurum ve kuruluş tarafından artık desteklenmediğini söyledi. Hayri ayrıca, senaryo, çekim, montaj ve müziğini üstlendiği “Gizli Türkmen Teşkilatı” dizisine ricalarda bulunmasına rağmen hiçbir zaman desteklenmediğini de dile getirdi. Ünlü sanatçı, Türkiye’de kendi imkanlarıyla çektiği ve sağlık problemlerinden dolayı üçüncü bölümün sonunda çekimlerine ara vermek zorunda kaldığı dizi projesini, çok yakında sürdüreceğini de sözlerine ekledi.
Sinan Hayri ayrıca, sanatçıların siyasetçilerin değil de sanatlarının peşinden koşması gerektiğine vurgu yaparak, “Siyasetçiler Türkmen sanatını yok etmeye çalıştılar ve hala daha buna çaba gösteriyorlar. Buna müsaade etmemeliyiz.” diye konuştu.
Usta müzisyen Sinan Hayri’nin kardeşi olan ve kardeşiyle birçok çalışmaya imza atan Erol Hayri, evinde kurduğu stüdyoda aktif kariyerini sürdürmeye devam ediyor.
3- Sanatçı kardeşler: Muhammed ve İbrahim Rauf
Türkmen müziğinin önde gelen isimleri İbrahim ve Muhammed Rauf kardeşler de Ercan’ın Kamerası’na renk veren isimler oldu.
1944 yılında Kerkük’te dünyaya gelen Muhammed Rauf, “Benim mutlu bir çocukluğum oldu. 8-9 yaşlarımda yaz tatilinde baba mesleğimiz olan terzilik işine başladım, o dönemlerde müziğe ilgim vardı ve birkaç sene sonra elimize geçen fırsatları değerlendirmeye başladık.” diyerek müzikle tanışma hikayesini anlattı. 1958’de önce saz sonra ud alarak çalmaya başlayan Rauf, ilk şarkısını 1962’de kaydetti ve askerlik yaptıktan sonra 1964’ten bu yana aktif olacak müzik kariyerine başladı. Yaşamını yurt dışında sürdürse de başta Türkiye olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde sanatını icra ettiğine dikkat çeken usta sanatçı, 200’den fazla bestesi olduğunu ve birçok sanatçıya da beste verdiğini dile getirdi.
Sanatçılarla arasında hiçbir zaman bir yarış olmadığının altını çizen Muhammed Rauf, “Benim yaptığım işler ortada, beni hep bu eserlerle hatırlayacaklar.” dedi.
İbrahim Rauf: Ülkemi terk etmek verdiğim en yanlış karardı
Rauf kardeşlerin diğer usta ismi İbrahim Rauf da sözlerine en büyük pişmanlığını dile getirerek başladı. İbrahim Rauf, “1981’de Irak’tan ayrılmak zorunda kaldım ve bu verdiğim en yanlış karardı. O zamanlar durumlar kötü olduğu için buna mecbur kaldım ama çok pişmanım. Ama yine de yurt dışında da olsam dilimi ve sanatımı layığıyla temsil ettim. Tek mutluluğum budur.” ifadelerini kullandı. 1966 yılından bu yana aktif müzik kariyerini sürdüren ve 30 senedir Danimarka’da yaşayan usta sanatçı, 24 senedir oğlu Turan İbrahim ile birlikte kurduğu radyoda çalışmalarını icra ediyor.
Türkmen sanatının günümüz sanatçıları tarafından kötüye kullanıldığını ifade eden İbrahim Rauf, “Sanat, türkü ve hoyrat güzel şeyler ancak günümüzde özellikle de gençler bunun kıymetini bilmiyorlar. Sanat adı altında kötü sözler kullanarak Türkmen sanatının seviyesini düşürüyorlar.” diyerek sanatın kirletildiğini söyledi. Bunun yanı sıra artık şarkıların hemen hemen hepsinin birbirinin aynısı olmasından duyduğu rahatsızlığa da değinen Rauf, “Sanatçılar her sözü okumamalı, basit sözlerle sanatını icra etmemelidir.” dedi.
4- Yaşar İzzeddin Nimet: Benim, babamın ve kardeşimin ismi yaşıyorsa ben başka bir şey istemiyorum
Türkmenlerin unutulmaz sanatçılarından İzzeddin Nimet’in oğlu Yaşar İzzeddin Nimet de programın bir diğer sevilen konuğuydu. 1952’de Kerkük’te dünyaya gelen ve babası sayesinde küçük yaşlarda müzikle tanışan Yaşar İzzeddin, 1962’de kardeşi Mehmet İzzeddin ile birlikte “Neden Oğlum Dalıpsan” adlı ilk çalışmasını kaydederek müzik kariyerine ilk adımlarını atar. Katıldığı birçok etkinlik ve organizasyonda Türkmen müziğini başarıyla temsil eden usta sanatçı, kendi izinden ilerleyen oğlu Başar Yaşar ile de gurur duyduğunu dile getirdi.
Geride gerek babası İzzeddin Nimet’in gerek kardeşi Mehmet İzzeddin’in, gerekse de kendi isminin hala daha yaşatılıyor olmasının kendisine mutluluk verdiğinin altını çizen 70 yaşındaki Yaşar İzzeddin, “Bu değerlerin yaşatılması bana yeter, para pul veya başka bir şeyde gözüm yok.” diye konuştu.
5- Programın son yayınlanan bölümündeki konuk ise Samır Behaddin oldu
Batı müziğine ilgisiyle bilinen usta sanatçı Samır Behaddin, hem Türkçe hem de İngilizce okuduğu şarkılarla programa renk katan isimlerin arasında yer aldı. 1964 yılında Kerkük’te gözlerini açan ve orta okul döneminde müzikle tanışan Behaddin, müzik kariyerinin başlamasıyla batı müziğini icra ettiği ve 1942’de dağılacak olan bir müzik grubu kurdu. Sonrasında bir araya gelmek isteseler dahi özellikle de çalışacak ve prova yapabilecekleri bir mekan bulamadıkları için bir türlü bunu başaramadıklarını ifade eden usta sanatçı, duyduğu üzüntüyü paylaştı.
Sanatçıların çalışıp prova yapabilecekleri ve yeni nesilleri yetiştirebilecekleri bir mekana özellikle de bir tiyatro salonuna ihtiyaç duyduklarının altını çizen Samır Behaddin, yetkili kişilerin bir şeyler yapması için çağrıda bulundu.
Hepsinin ortak dertleri vardı
Bunların yanı sıra, tüm sanatçıların aynı fikirde olduğu birkaç konu daha vardı. Onlardan biri, Türkmen sanatına unutulmaz eserler bırakan ve bu sanatı yurt dışında temsil eden birçok sanatçının günümüzde hak ettiği değeri görmemesi. Bir başka sitem edilen konu ise, Türkmen müziğinin sıradanlaşmış olması ve eskisi kadar emek harcanmamasıydı. Hemen hemen her sanatçı, artık bir araya gelmekte güçlük çektiğini ve sanatçılar için özel bir mekanın kurulması için yetkili kişilere çağrılar yaptı.
Daha birçok usta ismin de yer aldığı Ercan’ın Kamerası programı, Pazartesi ve Perşembe akşamları saat 19.00’da TEBA Ajansı’nda...