"MİLLETİN KADERİ LABORATUVAR DEĞİLDİR!"
Açıkçası son yıllardaki başarısızlıklardan herkes bahsediyor. Başarılardan söz etmek ya da çözüm üretmek için konuşmak ise hepimizin arzuladığı bir durum, bu konuda şüphe yok. Ancak her dönemde sadece bir kişinin ve etrafına topladığı birkaç kişinin Türkmen meselesi üzerinde hâkimiyet kurma çabaları nedeniyle, geniş kitleler meseleye yalnızca uzaktan bakmak zorunda kalıyor.
1990’lı yıllarda, Kuzey Irak’ta Bölgesel Yönetim ortaya çıktığında Türkmenlere hem bölge parlamentosunda hem de hükümette temsil hakkı tanınması için oldukça iyi teklifler sunulmuştu. Ancak o dönemde bu teklifler politik olarak reddedilmiş. Bugünden bakıldığında, o gün böyle bir kararın neden alındığı üzerine tartışmalar sürmekte. O dönemki karar alıcılar, belki de bu teklifleri Türkmen toplumunun uzun vadeli çıkarları açısından uygun görmemiş olabilirler. Ancak, bugünkü koşullarla karşılaştırıldığında, bu reddin stratejik bir hata olup olmadığı sıkça sorgulanıyor. Bölgesel yönetimde yer alarak Türkmenlerin siyasi arenada daha etkin olabilmesi ve kendilerini ifade edebilme imkânı bulmaları, belki de Türkmen toplumunun bugünkü durumu açısından önemli bir fark yaratabilirdi. 2003 sonrası dönemde, Irak Türkmen Cephesi’ni (ITC) oluşturan gerçek partiler, ana merkezlerini Erbil’den Kerkük’e taşıma kararı aldılar ve bu doğrultuda ITC de genel merkezini Kerkük’e taşımıştı. O dönemde de, ITC bünyesindeki çatı partileri, Irak’ın kuzeyinde kurulan Bölgesel Yönetim’e katılmayı uygun görmüyordu. Bu tutum, Türkmen siyasetinin özellikle bölgesel yönetimle ilişkilerinde belirleyici bir rol oynamıştı.ITC’nin ve bağlı partilerin bu stratejisi, o dönemki siyasi konjonktür ve Türkmenlerin Irak genelindeki durumu dikkate alındığında, bağımsız ve merkezi bir duruş sergilemeyi amaçlamış olabilir. Ancak, bu kararın uzun vadeli etkileri de tartışmaya açık bir konu olarak kaldı. Bölgesel yönetimde yer almamanın, Türkmenlerin siyasi etkisini zayıflatıp zayıflatmadığı ya da bölgesel yönetimin sunduğu fırsatların kaçırılıp kaçırılmadığı sorusu, günümüz Türkmen siyasi çevrelerinde halen değerlendirilmekte.
Bu tür kararların zamanın koşulları içerisinde değerlendirilmesi elbette önemli, ancak aynı hataların tekrarlanmaması için geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmak gerekiyor. Her türlü politik teklifin kısa vadeli çıkarların ötesinde, uzun vadede toplumun faydasına olup olmadığına dikkat edilmesi önem arz ediyor. Bu duruşun, Türkmen toplumunun iç dinamikleri ile dış siyasi etkiler arasındaki dengeyi nasıl sağladığı ve ilerleyen süreçte Türkmenlerin Irak siyaseti içindeki rollerini nasıl şekillendirdiği, bugün daha geniş bir perspektifle incelenmesi gereken bir konu olarak duruyor.
2011’de Irak Türkmen Cephesi (ITC) yeni bir yönetimle farklı bir formatta yeniden yapılandı. Yeni yönetim, bir hamleyle ITC’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nde (IKBY) ITC bürosunu tekrar aktif hale getirdi. Bu adım, ITC’nin bölgesel yönetimde yer almasını sağlayarak daha etkin bir rol almasını amaçlıyordu ve bu çerçevede 2013 yılında yapılan IKBY bölge seçimlerine ITC ilk kez kendi adıyla katıldı. Türkmenler için ayrılan 5 kota sandalyesi üzerinde bir yarışa giren ITC, bu sandalyelerden sadece 1’ini kazanabildi. Benzer şekilde, ITC’nin Erbil il meclisinde de temsil edilmesi bu dönemde gerçekleşti. Bu sonuç, ITC’nin bölgesel siyaset sahnesine girişi açısından önemli bir dönüm noktası görünse de, Türkmenlerin IKBY’deki siyasi gücünün sınırlı kaldığını göstermekteydi. 2019 yılına gelindiğinde ise ITC, yalnızca bölge parlamentosunda temsil edilmekle kalmadı, aynı zamanda IKBY hükümetinde bir bakanlık alarak daha farklı bir siyasi denkleme girmiş oldu.IKBY seçimlerinin yapılması, bölgedeki demokratik süreçlerin yeniden ivme kazanması açısından önemli bir adım olacaktı. Birkaç kez ertelenen IKBY seçimleri, nihayet bu yıl yapılması konusunda taraflar arasında bir mutabakat sağlandı. Seçimlerin ertelenmesi, bölgedeki siyasi belirsizlik ve partiler arası anlaşmazlıklar nedeniyle uzun bir süre gündemdeydi. Ancak bu yıl, seçimlerin gerçekleştirilmesi konusunda kararlılık gösterildi.
ITC Erbil yönetimi ve bölgede faaliyet gösteren diğer Türkmen siyasetçiler, IKBY’de Türkmenlere tahsis edilen 5 kota sandalyesinin 7’ye çıkarılması için uzun süredir çeşitli girişimlerde bulundular. Ancak bu çalışmalar, mevcut siyasi dengeler ve müzakerelerdeki zorluklar nedeniyle başarıya ulaşamadı. Türkmenlerin bölge yönetiminde daha güçlü bir temsil elde etme amacıyla yürüttükleri bu çabalar, karşılaştıkları engeller yüzünden sonuçsuz kaldı.Kota artırımı girişimi, Türkmenlerin bölgedeki demografik yapısı ve tarihsel hakları göz önüne alındığında, meşru bir talep olarak ortaya çıkmıştı. Ancak siyasi arenadaki rekabet ve diğer grupların bu talebe karşı duruşu, hedeflenen sonuçların elde edilmesini zorlaştırdı. Buna rağmen, bir sonraki seçim döneminde bu girişimlerin tekrar gündeme getirilmesi ve başarı şansının artabileceği umut ediliyordu.
Türkmen yetkililerin kota sayısının artırılması veya mevcut kotanın korunması yönünde başarılı olamaması ve bu sayının 5’ten 2’ye düşmesi, Türkmenlerin siyasi temsilinin zayıflamasına neden olmuştur. KYB ve KDP’nin müdahaleleri olmadan, bu iki sandalyenin Türkmenler arasında gerçek bir yarışa dönüşmesi de sağlanamamıştır. KYB, KDP’ye karşı bir hamle yaparak federal mahkemenin kararıyla IKBY’deki kota sistemini hedef aldı ve bu kotaların kaldırılmasını sağladı. Özellikle Neçirvan Barzani, bu sürecin ardından bir dizi diplomatik girişimde bulunarak kotaların yeniden getirilmesi için adımlar attı. Bu girişimlerin en kritik noktalarından biri, Neçirvan Barzani’nin Tahran’a yaptığı ziyaret sonrasında gerçekleşti. Bu diplomatik maraton sonucunda, lağvedilen toplam 10 kota sandalyesinden 5’inin geri getirilmesi sağlandı. Bu sandalyelerden 2’si Türkmenler için ayrıldı. ITC yönetimi, stratejik bir değişiklik yaparak, geçmiş seçimlerde Türkmenler için ayrılmış olan kota sandalyeleri yerine genel sandalyeler için yarışma kararı aldı. Bu karar, IKBY’de Türkmen siyasi hareketinde bir ilk olarak değerlendirildi. Ancak bu hamle, birçok kesim tarafından tarihi bir hata olarak görüldü. Çünkü geçmiş seçimlerin sonuçlarına bakıldığında, Türkmenlerin genel sandalyelerde başarı elde etmesinin oldukça zor olduğu biliniyordu. Kota sistemi sayesinde Türkmenler, belirli sayıda sandalye garantisine sahip oluyorlardı. ITC’nin bu kararı, gerçek Türkmen temsilciliğini riske atmış oldu ve bu stratejik değişikliğin Türkmenlerin siyasi sahadaki gücünü zayıflatacağı öngörüldü. Sonuç öyle oldu; ITC, IKBY parlamentosu dışında kaldı. ITC kota sistemini reddederek genel sandalyeler için yarışma kararı almasının ardında, iç politikadaki istikrarsızlık ve parti içi çekişmelerin büyük rol oynadığı söylenebilir. ITC, uzun yıllardır istikrarlı bir yönetim yapısına sahip olamadı ve bu durum, parti içinde sağlıklı bir politika üretimini engelledi. Bu adım, ITC’nin sadece Türkmen halkı için değil, parti içindeki güç dengeleri açısından da tarihi bir hamle olarak görülüyor. Parti içinde çekişmeler ve tasfiyeler, enerjinin büyük kısmını bu iç mücadelelere yönlendirdi. ITC’nin bu kararı, parti yönetiminde olup, özellikle bölgede etkili olan bazı figürleri tasfiye etme hedefini de taşımış olabilir. Dolayısıyla, bu hamleyle, partinin içindeki güçlü ve popüler figürler zayıflatılarak, onların ITC üzerindeki etkisi minimize edilmeye çalışıldı. Bu durum, Türkmen siyasi hayatındaki istikrarı zedeleyen unsurlardan biri olarak ortaya çıkıyor.Ancak bu hamlenin olumsuz tarafı, Türkmenlerin genel sandalyelerde başarı elde etmelerinin imkânsız denecek kadar zor olmasıdır. Kota sistemi, Türkmenlerin siyasi temsilini güvence altına alırken, genel sandalyelerde yarışmak, bu temsili büyük ölçüde riske atmıştır. Bu, kısa vadede parti içi çekişmeleri çözmeye yönelik bir girişim gibi görünse de, Türkmen halkı açısından büyük bir kayıp potansiyeli barındırıyor.
Irak Türkmen Cephesi’nin genel sandalyeler için yarışma kararı, Türkmenlerin siyasi varlığını daha geniş bir platformda göstermeyi amaçlayan bir hamle olarak savunuluyor. Ancak Türkmenlerin yıllardır maruz kaldığı asimilasyon politikalarına karşı, bu kararın ardında, onların onurunu ve siyasi temsiliyetini yeniden kazanma arzusu yatıyor olabilir. Ancak bu adım, derinlemesine bir planlama ve halkla daha güçlü bir bağ kurmadan yapılmış gibi görünmektedir.Türkmen halkının on yıllardır yaşadığı asimilasyon süreci, onların siyaset sahnesinde hak ettikleri yeri bulmalarını zorlaştırdı. Bu noktada, Türkmenlerin onurunu geri kazandırma çabası anlamlı olsa da, seçim çalışmalarında stratejik eksiklikler olduğu açık. Halkın büyük bir kısmı seçim süreçlerinde başka partilerden yana oy kullanmaya alışıkken, bu tür radikal hamlelerin başarıya ulaşması zorlaşır. Ayrıca bu hedefin başarılabilmesi için seçim öncesi ciddi hazırlıklar yapılmalıydı. Halkın seçimlere olan ilgisini artırmak, seçim öncesi çalışmalarla halkın katılımını teşvik etmek ve Türkmenlerin seçimlerde güçlü bir varlık göstermesini sağlamak gereklidir.
Seçim süreçlerinde, seçmenlerin tercihleri genellikle kazanma şansı yüksek olan adaylar üzerinde yoğunlaşır. Dolaysıyla eğer ITC kota aracılığıyla yarışa katılsaydı, potansiyel destekçilerinin, bu adayların kazanma şansını daha yüksek görerek kendi oylarını bu adaylara yönlendirmesi mümkün olabilirdi. Böylece hem kendi oy potansiyellerini artırabilirlerdi hem de diğer adayların aldığı oyların bir kısmını kendi adayları lehine kaydırabilirlerdi. Yani, kota ile yarışmak, sadece siyasi temsiliyet açısından değil, aynı zamanda oy potansiyelinin artması açısından da faydalı olabilirdi.Ancak ITC’nin bu kararı, diğer adayların daha fazla oy almasına yol açarken, ITC’nin de siyasi güçlerini yitirmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, eğer kota sistemine dâhil olunsaydı, bu stratejik hata yerine doğru bir seçim taktiği izlenmiş olabilirdi ve sonuçlar daha olumlu bir şekilde şekillenebilirdi.
Erbil’de kota yarışına girilmiş olsaydı, kazanma olasılığı daha yüksek olduğu açık. Kota, seçimlerde belirli bir temsil hakkı tanıdığı için, bu durumda ITC, diğer siyasi gruplar arasında daha güçlü bir varlık gösterebilirlerdi. Böylece Kifri için de moral kaynağı olabilir ve orada da kazanma ihtimali artabilirdi.İki milletvekili kazanmak, Türkmenlerin siyasi gücünü artırır ve hükümette millî temsil talep etme şansını doğururdu. Bu, sadece siyasi temsili artırmakla kalmaz, aynı zamanda Türkmenlerin sorunlarını gündeme getirebilmek ve çözüm üretebilmek adına daha etkili bir platform sağlar. Hükümette temsil hakkı, Türkmenlerin gerçek temsilcileri yoluyla kendi haklarını savunmaları için de önemli bir adım olurdu. Dolayısıyla, Erbil’de kota sistemine katılmak, sadece o anki seçimler için değil, gelecekteki siyasi müzakerelerde de önemli avantajlar sağlayabilirdi.
Parlamentoda temsilci bulunmadığı bir durumda, hükümette temsil talep etme çabası oldukça zorlayıcı bir süreç haline gelir. Kerkük’te kazanan bir listeniz varsa ve bu, yönetimde de sizin belirlediğiniz kişilerin yer almasına olanak tanıyorsa, bu durumun Erbil için geçerli olmayacağı gerçeğiyle yüzleşmek gerekir.Erbil’de, parlamentoda temsilciniz bulunmuyorsa, siyasi gücünüzü ve etki alanınızı artırmak için somut bir temele sahip olmanız zorlaşır. Hükümette temsil talep etmenin gerektirdiği meşruiyeti sağlamak için, öncelikle parlamentoda güçlü bir varlığınızın olması gerekir. Bu bağlamda, sadece kazanılan koltukların sayısı değil, aynı zamanda kazanılan oyların arkasındaki toplumsal destek de büyük önem taşır.
Evet, bu durum Türkmenlerin siyasi temsil açısından ne denli zor bir süreçten geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Öncelikle Bağdat’taki merkezi hükümette temsil edilmemek, bu durumun ardından Musul, Selahattin, Diyala ve Kerkük gibi önemli bölgelerde yerel yönetimlerde dışlanma süreci yaşanması, bu kayıplar üst üste geldiğinde Türkmenlerin siyasi ağırlığını daha da azaltıyor. Şimdi de Erbil’deki siyasi dinamiklerin dışında kalmak, Türkmenlerin sesini duyurmakta ve haklarını savunmakta daha da zorlanmalarına neden oluyor. Bu siyasi dışlanma, sadece mevcut temsilin eksikliğini değil, aynı zamanda gelecekteki siyasi müzakere ve karar alma süreçlerinde etkisizleşme riskini de beraberinde getiriyor.Son olarak, dikkat çeken bir durum da şu ki; Kerkük’teki kayıplara yol açan kadro, aynı zamanda Erbil’deki seçimleri yöneterek oradaki başarısızlıklara da neden olmuştur. Bu kadro, geçmişteki kayıpları telafi etme veya kazanma potansiyelini artırma fırsatını kaçırmıştır. Dolayısıyla, artık kaybettirecekleri bir şey kalmamış gibi görünüyor. Bu durum, Türkmenlerin siyasal temsilini daha da sorgulanan hale getiriyor ve bu kadronun etkinliğini sorgulatıyor.
Türkmen halkı, ortak bir dava etrafında birleşmesi gereken bir topluluk iken, bireysel egolar ve küçük çevrelerin kontrolü nedeniyle güçsüzleştiriliyor. Oysa Türkmen meselesi, çok yönlü düşünceye, katılımcı bir sürece ve farklı kesimlerin sesine ihtiyaç duyuyor. Bir milletin geleceği, birkaç kişinin laboratuvarı gibi deney yapılacak bir alan değildir. Dolayısıyla, Türkmenlerin siyasi temsildeki bu kayıplarını tersine çevirmek için daha etkili bir strateji geliştirilmesi ve toplumsal destek ile birlikte güçlü bir birliktelik oluşturulması şart. Toplumun her kesimiyle birlikte hareket ederek daha kapsayıcı ve kalıcı çözümler üretilmesi elzemdir. Bu bağlamda, Türkmenlerin sorunlarına kalıcı çözümler üretebilmek için daha geniş katılımcı mekanizmaların oluşturulması, liderlik anlayışının kişisel çıkarlardan ziyade kolektif faydaya yönlendirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, bu tür dışlanmalar, Türkmen toplumunun gelecekteki siyasi etkisini ve varlığını ciddi şekilde tehdit edecektir.
Sitemizde yer alan tüm köşe yazıları yazarların kendi düşüncesini yansıtmaktadır.